Lüfer’e hasret kalmayalım

Lüfer'e hasret kalmayalım

“İstanbul Lüfer’e Hasret Kalmasın!” sloganıyla Nisan ayı başlarında başlayan kampanyayı basından öğrendik. Kampanya kapsamında lüfer balığının yumurta bırakabileceği, yani soyunu sürdürebileceği boy olan 24 cm’ye varana kadar yakalanmaması, satılmaması, alınmaması gerektiği vurgulanıyor.

Lüfer’in Yavrusuna Çinekop Denir. Sarıkanat Denir.
Avlarsan Lüfer’i Yavrulayamadan,
Yakında Bütün Ailenin Soyu Tükenir!..

Lüfer’in ufaktan büyüğe kadar adları çinekop, sarıkanat, lüfer, kofana olarak biliniyor.

Kampanyayı başlatan Fikir Sahibi Damaklar’ın kurucusu Defne Koryürek ve Türk Denizleri Araştırma Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof Dr. Bayram Öztürk ile birlikte kampanyayı destekleyen İşletme Sahipleri, Şefler, Balık Severler, Balıkçı Kooperatifleri ve Greenpeace üyeleri ile Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü yetkililerinin bir araya gelip diyalog kurduğunu basından öğreniyoruz.

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü denizlerimizde yapılan Su Ürünleri Avcılığını düzenleyen sirkülerden sorumlu.

İşte bu sirkülerde belirtilen lüfer için avlanma alt sınır olan 14 cm’nin, 24 cm’ye alınması için yapılacak değişikliğin Kurul toplantısına bile gerek kalmadan, Tarım ve Köy İşleri Bakanının oluruyla hayata geçebileceği belirtiliyor.
Bu kampanya da eldeki bilimsel veriler ışığında, doğa koruma ve sorumluluk bilinciyle tüm tarafların sorunun çözümü adına bir araya gelmeleri önem taşıyor.

“İstanbul Lüfer’e Hasret Kalmasın” kampanyasını desteklemek, ayrıca tüm deniz ürünlerinin yavru iken avlanmasına karşı olmak, türlerin devamlılığını sağlamak ortak görevimiz. Bu kampanyaya ait bilgiler ve destek imzası vermek için www.fikirsahibidamaklar.org’a başvurulmalı.

Denizlerde avlanma kurallarını belirten sirkülerde (tebliğlerde) yer alan tüm maddeler eko sistemin sürmesi adına.

Sirkülerde belirtilen balık türü boyları, avlanma zamanı, avcılığa kapalı alanlar, yakalanacak miktar vb. tüm belirtilen kuralların sadece doğa koruma adına, sürdürülebilirlik adına alındığının bilinmesi gerekli. İşte bu noktada yine sirkülerde belirtilen koruma ve denetimle görevli ilgili birimlerin, yetkililerin sorumlu ve duyarlılığı önem taşıyor. Çünkü Sirkülerde yasaklar yer alsa da avcılıkta sorumsuz ve bilinçsiz davrananların, yarını düşünmeden günü kurtarma ve hırs ile yapılan avcılığın denize, ekosisteme zararı çok büyük. Denizlerimizde büyük teknelerin ufak gözenekli ağlarla avlanması ya da kıyıya çok yakın yerlerde ağın üst üste binerek bir torba haline dönüşerek avlanması sonucu hem deniz çayırlarının, hem de balık ve kalamar yavrularının ne yazık ki katledildiğini biliyoruz.

Bu gidişin önü ancak duyarlı denetimle alınabilir. Biliyoruz ki denizlerde azalan Çıpra, Levrek, Sinarit, Lagoz, Eşkina, Saragoz, Kargaburun, Granyoz vb. türler artık çiftliklerde üretiliyor. Yapay ortamda beslenen, ilaçlanan, büyütülen çiftlik ürünlerinin denizin doğal ortamındaki gibi sağlıklı ve lezzetli olması mümkün değil. Bu ürünlerin sahil kasabalarındaki balık lokantalarında yer alması üzüntü verici. Bozulan ve yok edilen dengenin yerine insanın parasal dengesi için ortaya çıkan bu yeni üretim biçimi ne yazık ki gerçek ve sağlıklı çözüm değil. Önemli ve gerçek olan denizleri ve canlı türlerini tüketmemek.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir