Anadolu Egesinin en batı ucunda yeralan Karaburun Yarımadası, denize dik inen dağların ve çok sayıda kayalık koyların derin denizle çevrelendiği, doğal ve arkeolojik sit alanlarını da barındıran nadir güzellikte bir coğrafyaya sahiptir.
Yarımada bu coğrafi yapısı nedeniyle, pek çok kıyı yerleşiminin maruz kaldığı yoğun yerleşim ve insan aktivitesinden daha az etkilenmiş, zengin eko sistemi ile doğası ve kültürel yaşamı göreceli olarak korunabilmiştir.
Doğal yapısı ve ona hayat veren rüzgarlarıyla çok zengin bir ekosisteme sahip olan Yarımada, endemik bitkileri, nadir bitkileri, tıbbi amaçlı şifalı bitkileri de içeren zengin bir florayı ve gerek karada ve gerekse denizlerde çok çeşitli ve ender hayvan türleri ile önemli bir kuş popülasyonunu barındırmaktadır. Nesli tükenmekte olan ve uluslararası düzeyde koruma altına alınan akdeniz foklarının (Monachus monachus) üreme ve yaşam alanı olan Karaburun, yine ulusal / uluslararası ölçekte koruma altında olan ada martısı, yılan kartalı, küçük kerkenez, ada doğanı gibi kuş türlerine de sahiptir. Su samuru ve Karakulak da Yarımada’da yaşayan nesli tehlike altındaki türlerdendir. Bunlar Yarımadanın zenginliği olmalarının yanısıra, önce yörenin ve ülkemizin sonra dünyanın koruma ve yaşatma sorumluluğu altındadır.
MÖ. 4000 yıllarına ait bulgulara göre, Anadolu’ nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Karaburun Yarımadası’nda, MÖ. 3000’li yıllardan itibaren sırasıyla Hititler, Yunanlılar, Persler, Romalılar ve Bizanslılar egemen olmuştur.1426 yılında Çelebi Sultan Mehmet tarafından Osmanlı Devletine bağlanan Karaburun’un (eski adıyla Mimas), mitoloji de önemli yeri vardır. İlyada ve Odysseia’ nin yaratıcısı ünlü şair Homeros bu topraklarda doğmuş ve yaşamıştır. Homeros’un ünlü eseri “Odysseia”’ da rüzgarlı mimas olarak geçen “Mimas Dağı”, bugün Bozdağ diye adlandırdığımız dağdır. Karaburun’la özdeşleşen “nergis” çiçeği adını mitolojideki Narsisus’tan almıştır.
Binlerce yıllık bu tarih ve kültür mirasını taşıyan Karaburun Yarımadası, çok yakın bir tarihe kadar ulaşılması zor olan bir yöre olarak kalmış olmasının da etkisiyle gelenek ve göreneklerini kısmen de olsa koruyabilmiştir. Karaburun Yarımadasındaki köylerde yöresel yemekleri, el sanatları, türküleri, beşikten-mezara pek çok geleneği ile yöreye özgü kültür halen sürdürülmektedir.
Ekonomik faaliyetler açısından değerlendirildiğinde de, Karaburun’un en önemli sermayesinin yine korunmuş olan doğası olduğu görülmektedir. Yöre ekonomisi, küçük ölçekte yapılmakta olan tarım, hayvancılık, balıkçılık ve turizme dayanmaktadır.
Yarımada’da yetişen tarımsal ürünleri, başta zeytin olmak üzere doğal yapısını ve farklı özelliklerini korumuştur. Zeytinde hurmayı, çiçekte nergis ve sümbülü, sebzede enginarı, meyvede mandalinayı kendine has özellikleriyle sadece bu Yarımadada bulmak mümkündür.
45-50 yıl öncesine kadar ihracata konu olan, son yıllarda yeniden canlanmaya başlayan üzüm yetiştiriciliği, doğal olarak yetişen fitoterapik bitkiler, sakız ve defne ağaçları bölgenin sahip olduğu katma değere dönüştürülebilecek önemli unsurlar arasındadır. Ayrıca, sanayi tesislerinin olmaması, küçük ölçekli üretim nedeniyle kimyasal gübrenin yaygın olarak kullanılmaması, Türkiye’de ve dünyada talebin hızla arttığı ancak arzın çok kısıtlı olduğu organik tarıma olanak sağlamaktadır.
Karaburun’un simgesi haline gelen keçi, yüz yıllardır süregelen kırkım şenlikleri, yöreye özgü peynir çeşitleri ile Yarımada kültürel değerlerinin çok önemli bir parçasıdır. Keçi yetiştiriciliği halkın başlıca gelir kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Ülkemizde değeri henüz anlaşılmakta olan besin değeri yüksek doğal keçi sütü ve peynir üretimi Yarımadada mutlaka geliştirilmesi gereken bir sektördür.
Kıyı ve deniz altı yapısı, yine koruma altında olan deniz çayırları (posidonia oceanica) Karaburun denizlerinde çok çeşitli türün varlığını sürdürmesine olanak sağlamaktadır. Kıyı balıkçılığı ve dalyan balıkçılığı da yöre halkının geçim kaynakları arasında yer almaktadır.
Karaburun İlçesi, tarımsal ve hayvansal ürünleri ile kendiliğinden “doğal ürün” markası olmuştur.
Karaburun doğasından, tarihinden, kültüründen, iklimsel özelliğinden ve tertemiz denizinden kaynaklanan önemli bir turizm potansiyeline de sahiptir.
Coğrafi yapısı ve korunmuş doğası, yürüyüş, dağcılık, bisiklet parkurları, mağaracılık, sualtı dalış ve yelkencilik gibi turizm amaçlı sportif faaliyet olanaklarına sahip olan Karaburun, eski taş evleri, çeşme, değirmen, camileri ve geleneklerini sürdüren köyleriyle kırsal turizm, eko ve agro turizm gibi alternatif turizm anlayışı içinde tanımlanabilecek, hemen her tür model için ideal özelliklere ve büyük bir potansiyele sahiptir.
Yarımada, “Sıfır Yok Oluş Bölgesi” içinde ve “Başka Yerde Olmayanlar” sınıflandırmasında dünyada önemli bölgeler içinde yer almaktadır. “Başka Yerde Olmayan” sınıflandırması yapılmış alanlarda önemli (Endemik) bitki türleri vardır. Bu alanların Başka Yerde Olmayan hassas bir eko sistemi, bitki, hayvan türleri mevcuttur.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız, binlerce yıllık bir birikimin mirası olan doğal yapısı zengin flora-faunası, sosyo-kültürel dokusu ile Karaburun’un, ekonomiye katkı sağlayacağı düşünülen kısa vadeli yatırımlarla tahrip edilmesinin engellenmesi yalnızca yöre halkının değil başta karar vericiler olmak üzere herkesin sorumluluğudur.
Karaburun Yarımadası, sahip olduğu varlıklarının yöre halkı için katma değere dönüştürülecek biçimde bir bütün olarak değerlendirilmesi ve eko sistemle uyumlu planlı bir gelişiminin sağlanması zorunlu olan nadir yerlerden biridir.
Yereldeki tüm aktörler, sahip olduğumuz bu değerlerin bilincinde olarak, kırsal kalkınma, organik tarım, alternatif turizm, doğal yaşam eksenli gelişme hedefini benimsemiş ve bu doğrultuda yerel projeler üretirken, bölgenin değerlerini, gereksinimlerini ve hedeflerini, kısacası varlığını gözardı eden kararlar alınmakta ve uygulanmaktadır.
Bu çerçevede Karaburun Kent Konseyi olarak, Yarımada’nın maruz kaldığı pek çok çevre sorunu arasında, önce doğayı, buna bağlı olarak da sosyo- kültürel yaşamı hızla ve geri döndürülemez bir şekilde tahrip eden üç konuya acilen dikkat çekmek istiyoruz .
1-Balık Çiftlikleri:
İlgili bakanlıklar ve devlet kurumlarının 10.03.2008’de onayladığı ”su ürünleri yetiştiriciliği için potansiyel alanlar” protokolü ile Yarımada’da;
Karaburun- Mordağan (4 nolu alan)
Karaburun –Küçükbahçe kuzeyi (5 nolu alan)
Karaburun-Küçükbahçe güneyi (6nolu alan)
Su ürünleri yetiştiriciliği için potansiyel alan olarak belirlenmiştir. Yapılan ek protokolle, Balıklıova kuzeyi, Gerence körfezi ve Ildırı körfezi’nin de bu kapsama alınmasıyla Karaburun Yarımadası Ildırı’dan Balıklıova’ya kadar tüm cephelerinden balık çiftliklerinin kuşatmasına açılmıştır.
Bugüne kadar, toplam 43.740 ton/yıl kapasiteli tesise izin verilmiştir.
-Bu potansiyel yetiştiricilik alanları balık çiftliklerinin kurulmasının yasa ile yasaklanmış olduğu “hassas alan niteliğindeki kapalı koy ve körfez alanları”nı da kapsamaktadır. (1. derece arkeolojik sit alanı olan Ildırı, 1. derece doğal sit alanı olan Parlak köyü kıyısı gibi).
-Akdeniz fokunun üreme ve yaşam alanı olan Karaburun Yarımadası kıyılarında balık çiftliği kurulması Akdeniz Foklarını koruma altına almayı ülke olarak taahhüt ettiğimiz uluslararası sözleşmelere de ( Bern ve Barcelona ) aykırıdır.
-Yarımada koylarını kapatan balık çiftlikleri, bölgedeki kıyı balıkçılığını baltalamaktadır. Geniş alanlar kaplayan balık kafesleri, kıyı balıkçılarına ağ atacak yer bırakmamakta ve dalyan balıkçılığı da oluşan kirlilikten olumsuz etkilenmektedir.
-Balık çiftlikleri, antibiyotik ve parazit ilaçları, yem ve balık artıkları, mazot, sintine suyu gibi atıkları, kıyılarda konumlanan destek birimleriyle, mavi bayraklı plajlara ve bakir koylara sahip olan Karaburun Yarımadası’nda denizi ve kıyıları hızla kirletmekte, görsel kirlilik yaratmakta, böylece eko ve agro turizm proje ve uygulamalarına ve tarımsal faaliyetlere zarar vermektedir.
Yöre halkının Yarımada’da balık çiftliği kurulmasına karşı, hukuki girişimleri de kapsayan mücadelesi devam etmektedir. Bu kapsamda, Karaburun Kent Konseyi olarak Parlak Köyü bölgesinde kurulan balık çiftliği ile ilgili kararın iptali için Parlak köyü sakinlerinin açtığı davaya müdahil olarak katılıyoruz.
Yarımada, sosyal dokuya zarar veren, insan faktörünü ve doğayı göz ardı eden ve hukuka açıkça aykırı olduğunu düşündüğümüz “su ürünleri yetiştiriciliği potansiyel alanları” kapsamından ivedilikle çıkarılmalıdır.
2. Rüzgar Enerji Santralleri
Yenilenebilir ve temiz enerji üreten RES’ler de sosyo kültürel doku, yerelin ekonomik ihtiyaçları, yaşamsal gereksinimleri, doğa, yaşamı paylaştığımız bitki ve hayvan toplulukları gözardı edilerek kuruluyor.
Mordoğan’dan (Bitiktepe-Değirmen Dağı) başlayarak, Aşağı Ovacık-Baş Ovacık-Yellicebelendağı-Yenicepınar, Yayla Köy-Tepeboz, Kargılık Tepeleri-Değirmen Tepe- Bozköy, Haseki, Sarpıncık-Kızılcadağ, Geriş Tepe, Bozalan Tepe, Oğlanbaşı Tepe, Bayırharman Tepe mevkii, Salman’a kadar uzanan bölgede ‘ÇED gerekli değildir’ raporu ile 6 firmaya üretim lisansı verilmiştir.
Res amaçlı imar planı ve revizyonunun onaylanmasına ilişkin kararın iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle İzmir İl Özel İdaresi aleyhine açılan davanın bilirkişi heyeti raporunda da :
– İmar planı ile öngörülen mekansal düzenlemenin yalnızca RES yatırımına endeksli tariflendiği,
– Bölgesel özellikleri dikkate alan ve bütünleştiren bir strateji benimsenmediği,
– Doğaya ve kırsala yönelik herhangi bir strateji geliştirilmemiş olduğu,
– Çayır-mera alanların bütünlüklü korunması gerekliliğinin gözetilmediği vurgulanarak anılan imar planı ve revizyonunun şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olmadığı belirtilmiştir.
RES’ler türbinlerin kapladığı alanların yanısıra, enterkonekte sisteme bağlantıları, yan yollar, türbinlerin trafo merkezine bağlanması için kurulan yer altı şebeke tesisleri, türbinler arası açılacak yollar, geçici inşaat alanları gibi unsurlar da eklendiğinde, bölgede doğal yaşamı ve yöre halkının varlığını sürdürmesini tehdit altına almaktadır.
Yöre halkının iki önemli geçim kaynağı olan keçi yetiştiriciliği ve zeytincilik büyük zarar görmektedir. Binlerce keçi ve küçükbaş hayvanının otlama yeri olan meraları yok olmakta, sürülerin geçiş yolları kapatılmış durumdadır.
Yarımada ada martısı, yılan kartalı, küçük kerkenez, ada doğanı gibi ulusal/uluslararası ölçekte koruma altında olan türleri de (204 çeşit) kapsayan, önemli bir kuş popülasyonuna sahiptir. Türbinlerin kanatları ve emniyet ışıkları bu popülasyon için ciddi yaşamsal risk oluşturmaktadır.
RES uygulamaları ile ilgili olarak, insan sağlığı, sosyo ekonomik yapı, eko sistemin dengesi üzerindeki tüm bu olumsuz etkiler de dikkate alınarak ve mutlaka yerel aktörlerin de katılacağı, Yarımadanın tamamını kapsayan bütünsel bir çalışmanın yapılması zorunluluktur.
3- Maden Ocakları
Çevre tahribatının geri döndürülemez olduğu diğer bir konu da sayıları giderek artan mermer ve taş ocaklarıdır.
Bu konuda yaşadığımız en yakın örneklerden biri Kösedere köyünde köye 1200 m, köye içme suyu sağlayan depoya 300 m mesafede ve çalışma sahasının içinde binlerce zeytin ağacı bulunan 170 dönümlük bir alanı kapsayan mermer işletmesine enerji bakanlığı tarafından verilen izindir. Bu izin verilirken de 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Hakkındaki Kanunun “”¦ zeytinlik sahalarına en az 3 km mesafede toz ve duman çıkaran tesis kurulamayacağı”na ilişkin maddesi yok sayılmıştır. Bu konuda muhtarlığın da desteği ile açılan ve Karaburun Kent Konseyi’nin de müdahil olarak katıldığı dava sürmektedir. Kent Konseyi tarafından 30 Eylül 2012 tarihinde Kösedere Köyünde, başta ilçenin tüm köyleri olmak üzere geniş katılımlı bir protesto eylemi düzenlenmiştir. Yerel halk mitingde Kösedere Köyü özelinde Karaburun’da taş ocağı kurulmasına karşı kuvvetli bir irade beyan etmiştir.
1 Ekim 2012 tarihinde Eğlenhoca köyü sınırları içinde II.grup (doğaltaş-mermer) işletme ruhsatlı (İR:2005027 ruhsat no.lu) 99,52 hektarlık bir sahanın 15,33 hektarlık kısmının “yapı taşı ve kireçtaşı ocağı” olarak işletilmesi için valilikçe “ÇED gerekli değildir” kararı verilmiştir. Bununla ilgili Köy Muhtarlığı ve Eğlenhoca Köylüleri ilgili alanda taş ocağı işletmesi istemediklerini imza toplayarak ve dilekçe ile Karaburun Kaymakamlığı’na bildirmişlerdir. Bundan sonraki süreçte konu yargıya taşınacaktır.
Bu ocaklar, Yarımada’nın endemik bitkiler, nadir bitkiler, tibbi amaçlı bitkiler bakımından sahip olduğu zengin flora (380 çeşit) ve biyoçeşitlilik ile bölge halkının başlıca tarımsal gelir kaynakları (zeytin, nergis, sümbül, enginar, mandalina…) ve dağlık habitat üstünde yıkıcı, bozucu etkiler yaratmaktadır.
Ayrıca doğanın bu şekilde tahrip edilmesi ile yaratılan çevre ve görüntü kirliliği bölgenin ekonomik kalkınmasında hedeflenen ve gelişmekte olan organik tarım ve alternatif turizm odaklı gelişimi de baltalamaktadır.
Yarımada’da mermer ve taş ocağı işletmesi için verilen ruhsat ve izinler çok geç olmadan iptal edilmeli ve yenileri verilmemelidir.
Yarımada’daki doğa yıkımını geri dönülmez bir noktaya gelmeden durdurmak amacıyla, çalışmalarımızı, korunan alanda yaşayan halkın varlığı ile çelişen katı korumacılık yaklaşımının alternatifi olarak oluşturulan, eko sistem ile biyolojik çeşitliliğin korunmasını, ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin devamlılığıyla birlikte ele alan temel bir yaklaşım olan Biyosfer Rezerv Alanları üzerinde yoğunlaştırdık.
Biyosfer rezerv alanları esas olarak, yasal olarak koruma altına alınmış peyzajları, ekosistemleri ve türleri kapsayan, bilimsel araştırmalar ve izleme çalışmalarına ayrılmış, yöre halkının geleneksel kullanımları hariç insan faaliyetinin söz konusu olmadığı “çekirdek koruma” alanlarını, bozulmuş ekosistemlerin iyileştirilmesine dönük bilimsel çalışmalar ile eğitim, turizm ve rekreasyonel kullanımlara olanak sağlayan “tampon” bölgeleri ve yerleşme yerleri, turizm, tarım, balıkçılık faaliyetleri ve diğer kullanımların bulunduğu, “gelişme alanları” olmak üzere üçlü bir alan planlamasını ve yönetimini içermektedir.
Karaburun Yarımadası, biyosfer rezerv alanlarının, insan müdahalesinden az etkilenmiş bir eko sisteme sahip olmak, biyoçeşitlilik açısından önem taşımak ve sürdürülebilir kalkınma çabalarına örnek olabilecek olanaklar sunmak olarak belirlenen üç ana kriterini tüm olumsuz gelişmelere rağmen hala karşılamaktadır.
Kısa vadede maksimum kazanç sağlama anlayışıyla, doğal ve sosyal dokuyu yok etmekte olan yıkıcı girişimlere karşı mücadele verirken, ortak mirasımız olan Yarımada’nın, insanı ve doğal zenginlikleriyle birlikte korunması ve sürdürülebilir kalkınmasının sağlanmasının hepimizin görevi ve sorumluluğu olduğuna inanıyoruz.
KARABURUN KENT KONSEYİ