KORUMA SORUMLULUĞUNU DA BERABERİNDE GETİRİYOR.
Her virajını dönerken bir başka kokusunu içine çektiğimiz bu Yarımada, biliyoruz ki çok özel. Biliyoruz ve burada yaşayabildiğimiz için kendimizi şanslı sayıyoruz. Bir başka kentten gelen sevdiklerimizle kim bilir kaçıncı kez yeniden gidiyoruz İncirli Koy’a, Bodrum Koy’una, Ayıbalığı’na, Küçükbahçe’ye. İçten içe gurur bile duyuyoruz böyle bir yerde yaşamaktan, bu değerlerin korunmasında kendi katkımızın ne olduğunu hiç sorgulamadan.
Bir sorumluluğumuz var oysa, sevdiğimiz, değer verdiğimiz tüm diğer varlıklara karşı olduğu gibi. Bir kararla, Yarımada’nın güzelim zeytinliklerini, Gümüldür, Özdere, Güzelçamlı vb. pek çok kıyı yerleşimlerimizdeki gibi “hayalet, terkedilmiş, kendi kendine eskiyen, yılın bir iki ayı içinde yaşanan yazlık konut siteleri”ne dönüştürebiliriz. Gerekli özeni ve sahiplenmeyi göstermediğimizde, nergisin, narenciyenin, enginarın yetiştiği çok sınırlı tarım alanlarını, “Karareis Çiftliği’nin” bu günkü haline dönüştürebiliriz.
Kendine özgü mimarisiyle, doğasına ve birbirine yakışan evleriyle huzur ve dinginlik içindeki köylerimizde insanların soluklandığı, bu güzelliği seyrettiği özel bakı noktalarının önüne, betonarme binaları, bu görüntüye set çeker biçimde inşa edilebildiğini yine görebiliriz ve şaşırabiliriz. Bu yapı buraya nasıl yapıldı diye sorarız sonradan birbirimize, o yapıların nasıl yapılması gerektiği kararları verilirken, yeterince dikkatli olmazsak.
Karar verme yetkisi olan kişi ve kurumlara tüm sorumluluğu yüklemek anlamına gelmemeli yukarıdaki satırlar. Bu Yarımada’da yaşayan herkes, “ben bu coğrafyayı tüm değerleriyle korumak istiyorum” cümlesini tüm kalbiyle söyleyemezse, birkaç yıl sonra kalbindeki Karaburun sevgisini de yerinde bulamayacaktır. Kendi zeytinliğinin “imara açılması ve parsellenmesi”nin pek bir zarar vermeyeceğini düşünmek ama kalan diğer zeytinliklerin mutlaka korunması gerektiğini söylemek ise, en yalın ifadeyle ikiyüzlü bir tutum olacaktır.
Tüm arazi, arsa, yapı sahiplerinin ve Yarımada yaşayanlarının; karar vericilere doğaya ve dokuya aykırı yapılaşma talebi ile gitmek ve siyasi baskı oluşturmak yerine; tam tersine bu değerlerin korunması yönünde baskı oluşturması ve karar verme süreçlerinde etkin ve destek olmaları durumunda ancak bu değerleri korumak mümkün.
Yürürlükteki yasalar, tüm yetersizliklerine karşın, tarım alanlarının, zeytinlik alanların korunmasını zorunlu kılıyor. Kent planlama öğrencilerine birinci sınıftan itibaren bu değerlerin korunmasının “evrensel planlama ilkeleri” olduğu öğretiliyor. Ama yöre yaşayanları bu değerlere sahip çıkmıyor ve karar vericilere bu süreçte yol göstermiyor ve Yarımada’nın korunması sürecinde destek olmuyorsa, on yıl sonra artık zeytinlerimizden, enginarımızdan, nergisimizden söz etmek de mümkün olmayacak.
Ama tersini başarırsak, tıpkı Safranbolu’nun hala Safranbolu olarak, Şirince’nin, Beypazarı’nın hala Şirince ve Beypazarı olarak kalmayı başardığı gibi, Karaburun’uda Karaburun olarak çocuklarımıza geri verebilirsek, işte o zaman gerçekten gurur duyabiliriz.
Doç Dr. Semahat Özdemir
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğr.Üyesi
“ İnsanların yaptıkları kanunlarla, tabiatın kanunları birbiriyle ne kadar uyumlu olursa, yaşam da o kadar zevkli olur”