“ Karaburun Yarımadası’nın değerlerine kısaca göz atıldığında, 15 adet endemik bitki türünün yer aldığı alanda, CITES kapsamında ise 5 adet bitki türü bulunmaktadır. Denizel flora bakımından ise Karaburun Yarımadası, besin zincirinin birinci halkasında yer alan önemli bir oksijen kaynağı olan Deniz Çayırlarını (Posidoniaoceanica) barındırmaktadır. Zengin biyolojik çeşitlik ve sosyo-kültürel yaşam bütünlüğünü koruyabilmiş alanın en büyük değerlerinin başında, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından koruma altına alınan 12 canlı türünden biri olan Akdeniz Foklarının (Monachusmonachus) üreme ve beslenme alanıdır. Bununla birlikte uluslararası koruma statüsü altında bulunan ada martısı (Larusaudouinii), küçük kerkenez (Falconaumanni) ve faunada bulunan türlerin üreme beslenme ve konaklama alanıdır.”
Yukarıdaki satırlar, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve tüm süreç ve kurumların onayından geçip, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ilan edilen “Karaburun-Ildır Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi Gerekçe Raporu’nun “Gerekçe Özeti”’nden alındı.
Bu noktaya gelene kadar; Onlarca yıl boyunca yapılan bilimsel çalışmalar, alan çalışmaları, önceleri Karaburun Sivil İnisiyatif, süreç içinde evrildiği Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21 ve sonra Karaburun Kent Konseyi’nin bazıları da artık aramızda olmayan emek verenlerince oluşturulan “Karaburun Yarımadası Biyosfer Rezerv Alanı Raporu” önerisi kaynaklı sürecin inatla sahiplenilmesi/takibine dayanan bir kollektif süreç yaşandı.
“Karaburun-Ildır Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi Gerekçe Raporu’nun “ “Kanaat ve Öneri” bölümünde Karaburun Yarımadası şöyle vurgulanıyor;
“Binlerce yıllık bir birikimin mirası olan doğal yapısı, zengin flora-faunası, sosyokültürel dokusu ile söz konusu sahip olduğu varlıkların bütüncül bir anlayışla değerlendirilerek korunması ve ekosistemle uyumlu sürdürülebilir bir kalkınma stratejisinin hedeflenmesinin zorunlu olduğu nadir yerlerden olup; alan, Özel Çevre Koruma Bölgesi ve dolayısıyla Deniz ve Kıyı Koruma Alanı olmanın gerekliliklerine sahiptir.”
Bu bilimsel dayanaklı saptamalara rağmen gerek 2000’li yılların birinci 10 yılı içine denk gelen ilk kurulum dönemlerinde kamuoyunun yeterli bilgiye sahip olmaması ve gerekse tanımı icabı “yeşil” kabul edilen Rüzgâr Enerji Santralleri, önceleri bir sorun olarak görülmedi. Süreç içerisinde yaşadıkça, birilerinin doymak bilmez kasalarının iştahı sayesinde, gerek çok yakınına kadar geldiği yerleşim bölgelerinde yarattığı sorunlarla, gerekse yerelin ekonomik faaliyet alanı olan keçi yetiştiriciliğine, yaz boyu servis elemanlarının mesaisi nedeniyle araçların kaldırdığı toz ile kullanılamaz hale getirilen meralara vurduğu darbeyle, bizlere yerele ve çevreye karşı olan yüzünü gösterdi.
Mimas’ın rüzgârı türbin kanatlarını döndürdükçe, devlet garantisinin akçe olup kasalara akması, birtakım iştahları talancı boyuta taşıdı. Sonuç olarak Karaburun Yarımadasının % 61’i bir şirkete olmak üzere, % 71’i RES Yatırımcı şirketlere tahsis edildi. Daha fazla gelir için kapasite artırımı yolunda alınan ÇED olumlu kararları, Karaburun Yurttaş Davacıları tarafından tekrar tekrar, kümülatif etkisinin hassas ekolojik dengeleri geri dönüşsüz bir biçimde bozduğu gerekçesiyle mahkemelere taşındı. Davaların büyük çoğunluğunun kazanılmasına rağmen mahkemenin iptal kararı verdiği projeler, iptal kararlarına rağmen neredeyse aynı dosyalarla tekrar ÇED olumlu kararlarıyla karşımıza geldi.
RES’ ler için ayrılan % 71’lik kısma yaşama uygun olmayan Akdağ kitlesini de ilave edersek, Karaburun Yarımadasında yaşayanlar ve tarımıyla, hayvancılığıyla, turizmiyle tüm ekonomik faaliyetler için % 16 lık bir kısım kalıyor. Çoğunluğu Yarımadanın doğusunda olan bu bölüm için 2016 yılında, Mordoğan’ın güneyindeki ilçe sınırından başlayıp, Sarpıncık Köyünü de içine alan bölgede, Bakanlık bir firmanın Jeotermal Kaynak Arama ÇED sürecini başlatmıştı. O dönemde Karaburun Kent Konseyi olarak dosya üzerinden incelemelerimizi yapıp, görüş ve itirazlarımızı T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Etki Değerlendirmesi Genel Müdürlüğü, İzmir İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü ve Karaburun Belediyesi’ne iletmiştik. Çekincelerimizde ne kadar haklı olduğumuz, geçen 3 yıl içinde Aydın’da ve Denizli’de yaşananlarla ortaya çıkmış durumda.
İzmir İlçelerinde yapılması planlanan Jeotermal Santral Arama ve İşletme İhaleleri ile ilgili İzmir Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Müdürlüğü bir duyuru yayınlayarak duyuruya konu olan listede 14.11.2019 tarihinde yapılacak ihalede toplam 95 bin 330 hektar yüzölçümüne sahip 33 sahada Jeotermal kaynak aranacağı, 8078 hektar büyüklüğüne sahip mevcut 2 Jeotermal sahasında ise işletme haklarının devredileceğini ilan etti.
İhalede “Karaburun Eğlenhoca Sahası” olarak belirlenen bölge Mordoğan Çatalkaya’dan başlayarak Ambarseki’ye kadar dayanmaktadır. JES’ lerin hiçte temiz enerji olmadığını Aydın ve Denizli illerinde yaptığı tahribatlarla biliyoruz. Yarımadada tarım alanlarının sınırlı olması ve bahse konu olan en verimli bölgelerinde JES kaynak arama projesinin uygulamaya konulması kabul edilemez.
Yasal çerçeveye göre:
a. 1. sınıf tarım alanlarına,
b. Konut alanlarının yakınına,
c. Zeytinliklere 3 Km. ’den daha yakın alanlara, toz ve gaz-sıvı-katı atık üreten sanayi kuruluşları kurulamaz denmesine rağmen, Aydın bölgesinde yapılan JES yatırımlarında bu yasal çerçeve çiğnenmiştir.
Elektrik üretim sürecinde, buharlaşmanın yoğunlaştırılıp türbin çevirecek düzeye çıkması için ilave edilen kimyasalların da eklenmesi sonucu ortaya çıkan üretim sonrası atık sıvısı yer altına jeotermal sıvının çıktığı derinliğe deşarj edileceğine, bu yöntemin getireceği maliyetten kaçmak için, dere yataklarına ve Menderes’e deşarj edilerek çevresel felaket ortamı yaratılmıştır. Tarımsal üretimdeki düşüş ve üretilebilenlerdeki yüksek kalite kaybı, basın organları yoluyla tüm Türkiye’nin malumu haline gelmiştir.
Jeotermal sıvıdan çıkan başta hidrojen sülfür olmak üzere çeşitli gaz partikülleri, havada asılı kalarak ve çevreye yayılarak, solunum yolları başta olmak üzere, halk sağlığına son derece olumsuz etkiler yapıp ağır bir yaşam hakkı ihlaline neden olmuştur. Havada yoğun olarak biriken kimyasal partiküller yağan yağmur ile toprağa düşerek yeraltı sularına karışmış ve tarım alanlarındaki ürünün kimyasal bulaşık içermesine neden olmuştur.
Aydın yöresinde yaşanan bu durumun, Karaburun Yarımadasında’ da yaşanmasını istemiyoruz ve ilan edilmiş olan Jeotermal sondaj ihalesinin ivedilikle iptal edilmesini kuvvetle talep ediyoruz. Bu ihalenin yapılması, Jeotermal sondaj yoluyla elimizde kalan son yaşam alanlarımızın da yok edilmesi ve Karaburun Yarımadası’nda yaşama son verilmesi sonucunu doğuracaktır.
Sondaj sahası olarak belirlenen havza sırtını dağa dayamış, yüzünü denize dönmüş pek çok endemik bitki türünün yetiştiği, pek çok tarımsal üretim yapıldığı kadim bir havza, üç eski köy yerleşiminin bulunduğu florası, faunası ve insanı için önemli bir yaşam alanıdır. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından girişimi gerçekleştirilerek Coğrafi İşareti alınan Hurma zeytinin en yoğun yetişme bölgesi yine bu havzadır. Bölgede Çatalkaya’dan Anbarseki’ye yaklaşık 120 bin zeytin ağacı olduğu tahmin edilmektedir. Mevcut sondaj sahasının tamamı İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin başarıya ulaşılması sebebiyle daha sonra pek çok zeytincilik bölgesinde de başlattığı Zeytin Sineğiyle Mücadele Projesi’nin pilot uygulama bölgesidir. Sebze ve meyve üretimiyle pek çok tarımsal faaliyetin de bulunduğu havza, Kösedere’de şenliği de düzenlenerek ulusal düzeyde tanıtımının yapılmasına, üretimin korunmasına ve geliştirilmesine çalışıldığı üzüm yetiştiriciliğinin Karaburun’daki en yoğun üretim noktasıdır. Flora ve faunasıyla pek çok kültür mirası değeriyle korunması gereken, Karaburun’un temel ekonomik kaynakları olan ziraat, hayvancılık, balıkçılık gibi faaliyetlerin yoğunluğunun yüksek olduğu bu bölgenin Jeotermal Enerji Santrallerine terkedilmesi hiçbir şart ve koşul altında kabul edilemez.
Karaburun Kent Konseyi havzanın korunması için çalışmalar yürütmeye devam edecek, sürecin ve konuyla ilgili olarak çocuklarımız, torunlarımız ve gelecek kuşaklar için her türlü direnişin içinde olacaktır.
KARABURUN KENT KONSEYİ