Karaburun Direnecek!… Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra Dilli’nin “Karaburun’un Sesi” Gazetesinde Çıkan Köşe Yazısı..

“Karaburun’un Sesi”nin bir önceki  sayısında sizlerle, doğamız ve sosyal, kültürel yaşamımız  üstünde ağır yıkıcı etkileri olan ve Yarımadamıza  hiçbir katkısı olmayan yatırımlarla ilgili görüşlerimizi  ve yürütülen   çalışmaları paylaşmıştık.

Yeni RES yatırımları için ilgili firmaların yurt dışı belgelendirme sürecinde henüz onay alamamış olmaları, hukuki sürecin devam ettiği Kösedere Mermer ve Taş Ocağı ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı, basın ve  kamuoyunun Yarımada’daki talan ve yağma girişimlerine karşı verdiğimiz çok yönlü mücadeleye olan ilgisinin artması hep birlikte yürütülen  protestolar ve çalışmaların olumlu sonuçlarıdır.

Ancak, özellikle Yaylaköy, Parlak, Salman ve Küçükbahçe köylerinde yaşamı yok edecek yeni yatırımlar gündemden düşmüyor. Bunun son örneği, 25 Nisanda Küçükbahçe köyü yakınlarında yine Egemarin firmasının 2.500 ton/yıl kapasiteli ve 117.600 m² deniz alanını kapsayacak balık çiftliği kurma başvurusudur. Ne var ki, ÇED sürecinin gerektirdiği sözde  “Halkın Katılımı” (!) Toplantısı Belediye Başkanları, çevre Köy Muhtarları ile Yarımada halkının katıldığı protesto sonucu yapılamadı.

Doğayı ve insan yaşamını yok edici karar ve uygulamalara karşı mücadelenin, ülkemizin pek çok yerinde yaşanmakta olduğu gibi, Yarımadamızda da sabır, kararlılık ve en önemlisi birliktelik gerektiren uzun soluklu bir süreç olduğunu biliyoruz. 

İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün hazırlayıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiatı Koruma Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği “Karaburun Yarımadası Özel Çevre Koruma Bölgesi Ön Raporu”nda,  Karaburun Yarımadası “…Sahip olduğu biyolojik ve ekolojik özelliklerin bozulmadan devamlılığını sağlayacak, çevresindeki mekan ve sektörel ilişkiler itibarıyla bütünlük taşıyan, ekosistem bütünlüğü sağlayan, doğal ekosistemleri temsil eden, tehlike altındaki tür popülasyonlarını içeren, doğal ve kültürel etkileşim ve geleneksel kullanımın devamlılığını sağlayan, doğal yaşam gerekleri göz önüne alınarak uygun faaliyetlere olanak sağlayan nadir alanlardan …” biri olarak tanımlanmıştır. Ancak aynı Raporla ÖÇK Bölgesi, Yarımada’nın Balıklıova ile Sarpıncık Hamza Bükü arasını içine alan ve yerleşimin daha yoğun olduğu  çok dar bir alanla sınırlandırılmıştır. 

Yarımada’nın henüz tahrip edilmemiş bitki örtüsü ve yaban hayatı bakımdan asıl korunması gereken bölgeleri ile köy yaşamının sürdüğü, özellikle keçi yetiştiriciliği ile tarımsal üretimin yapıldığı karasal alan ve denizel alan kapsam dışında bırakılmıştır. Bir başka deyişle, Yarımada’nın çok büyük bölümü sanki talan ve yağmaya terk edilmiştir. Bu ise Yarımada’nın doğası ve insanıyla birlikte yok oluşu demektir. 

İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün bu Ön Raporu konusunda,  Belediye Başkanlıkları, Köy ve Mahalle Muhtarları, denizel alan konusunda Su Ürünleri Kooperatifleriyle yaptığımız toplantılarda oluşturulan ön görüş ve öneri belgesi 05.04.2013 tarihli Karaburun Belediyesi Meclisinde görüşülerek onaylanmış, Karaburun Kent Konseyi’nin web ve facebook sayfalarında paylaşıma açılmış ve Çevre Bakanlığı Tabiatı Koruma Genel Müdürlüğü’ne gönderilmiştir.

Asıl hedefimiz, Yarımada’nın bütüncül bir yaklaşımla, binlerce yıllık bir birikimin mirası olan sosyo-kültürel dokusu ve doğal yapısı,  denizinde, kıyılarında, dağlarında barındırdığı çok zengin ve nadir bitki ve hayvan varlığı ile eko sisteminin korunarak  gelişmesi /kalkınmasının  sağlanmasıdır.

Karaburun’un kalkınmasının anahtarı bozulmamış doğasıdır. Özgün tarımsal ve hayvansal ürünleriyle, temiz/organik  tarım ve  doğa ile barışık turizm olanaklarıyla Yarımada, tüm dünyada hızla tüketilen, bu nedenle de çok değerli olan  bir ekonomik potansiyele sahiptir.

Yapılması gereken, bütüncül bir plan çerçevesinde, bir yandan doğal-kültürel değerlerin korunmasını, diğer yandan ekonomik değerlerin koruma-kullanma dengesi temelinde geliştirilmesini ve katma değerli ürünlere dönüştürülmesini sağlayacak bir sistemin  hayata geçirilmesidir.

Bu amaçla, katı doğa koruma uygulamalarından  farklı olarak “insan ve doğa birlikteliği”, “koruma ve kullanma dengesi”  ilkesine dayalı, planlanması ve yönetilmesinde yerelin söz ve karar sahibi olduğu Biyosfer Rezerv Alanı modeli üzerinde çalıştık. Yarımada üzerine çalışmaları olan bilim insanlarının da katkıları ile yürüttüğümüz çalışma sonucunda hazırladığımız “Karaburun Yarımadası Biyosfer Rezerv Alanı Ön Raporu” ilk aşamada Karaburun ve Mordoğan Belediye Meclislerinde, Mahalle ve Köy Muhtarları ile yapılan toplantılarla tartışıldı ve genel kabul gördü.

Sahip olduğumuz en önemli avantaj, bölgemizin doğal bir marka olarak kabul görmesi ve Yarımada halkının, yereldeki tüm aktörlerin, bölgenin doğal değerleri ve sosyo-kültürel yapısının korunarak kırsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi konusunda ortak bir bilince ve görüşe sahip olmasıdır.

Yarımada’da yaşam bıçak sırtındadır. Ya kabullenip, boyun eğip yok oluşun tanığı olacağız ya da Yarımada için önerilerimizle  mücadeleye hep birlikte daha güçlü devam edeceğiz.

Ülkemiz, Avrupa’nın tamamından daha zengin bir biyoçeşitliliğe sahiptir. Ulusal ve uluslararası düzeylerde, genç ve gelecek kuşaklara, doğal zenginliklerini de koruyarak kalkınmış bir Yarımada bırakabileceğimize inanıyoruz.

Bu süreçlerde aktif destek veren Belediye Başkanlıklarımıza, Muhtarlıklarımıza, STK yönetici ve üyelerine, tüm katılanlara, Karaburun ve Köylerinde yaşayan tüm hemşerilerimize içtenlikle teşekkür ederiz.

Tek bir isteğimiz var: Karaburun’umuzu koruyarak geliştirmek.

Her Karaburunlu’yu, bu doğrultuda katkısını vermeye çağırıyoruz.

Başka Karaburun Yok!

 

 

 

.

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir