Bugün Dünya Çevre Günü.
Ne yazık ki, anılan diğer günler gibi, ertesi gün unutulan bir gün.
Doğa ile insan arasındaki ilişki ve denge doğanın aleyhine iyice bozuldu; bu yıkım artık tamamen geri dönülmez bir sürece girdi.
Sözü hiç uzatmadan, en başından söyleyelim; İnsan, kendisini doğanın egemeni olduğunu sandıkça, “her şey önce insan için” söylemini terk etmedikçe bugünümüzü ve geleceğimizi tehdit eden tehlike artarak devam edecek. Biliyoruz ki “her şey insan için “ söylemi, “her şeyi keselerini doldurmak için “ hoyratça yok edenlerin maskesidir.
Kalıcı çözüm; İnsanın, kendisini diğer canlılarla birlikte doğanın sadece bir parçası olduğunu, pompalanan tüketim çılgınlığı ve kâr, daha çok kâr hırsına dayalı büyüme/kalkınma yerine insan-doğa dengesine dayalı başka bir gelişme ve yaşam tarzı olabileceğini görmesinde.
Mevsimler değişiyor, buzullar eriyor, ormanlar/makilikler/yeşil alanlar/tarım alanları/mera ve otlaklar acımasızca katlediliyor, denizler kirletiliyor, soluduğumuz hava zehirle yükleniyor, kulaklarımız, gözlerimiz ve beynimiz; gürültü, beton ve metal kirliliğiyle dolduruluyor. Yenilenebilir temiz enerji üreteceğiz diye, RES türbinleri dikmek için, GES tarlaları oluşturmak için orman alanları yok ediliyor, küresel ısınma nedeni olan aşırı karbondioksit salınımını emecek olan karbon yutak alanları küçültülüyor.
Yapılan araştırmalar, dünyanın en varlıklı %5’lik kesiminin dünyadaki gelirin 1/3 üne sahip olduğunu gösteriyor. Sadece bu veri bile, büyüme/gelişme ambalajı altında yoksulluk, eğitimsizlik, eşitsizlik, adaletsizlik ve savaşları kimlerin niçin yarattıklarını ve dünyanın toprağını, suyunu, ormanını ve diğer doğal kaynaklarını, bugünümüzü ve geleceğimizi katlettiklerini ortaya koymuyor mu?
Bu seri saldırılar, biyolojik zenginliği tüm Avrupa’dan fazla olan ülkemizin tüm bölgelerinde acımasızca, fütursuzca devam ediyor. Dereler borulara hapsediliyor, sınai ve evsel atıkların boşaltıldığı akarsularla sulanan tarım alanları zehir üretiyor, “yeşil yol” adı altında ranta açılan yaylalarda yüzlerce yıllık bir kültür yok ediliyor, kömürlü termik santraller ve jes’ler soluduğumuz havayı, toprağı ve yediğimiz ürünleri zehirliyor, nükleer santral projeleri halkımızı ve komşu halkların varlığını tehdit ediyor, Karaburun’da, Çeşme’de, Urla’da, Dereköy’de, Marmariç’te, Ayvacık’ta, Kaz Dağları’nda, Bodrum’da, vb, “yenilenebilir enerji” ambalajıyla tarım ve turizm alanlarına, mera ve otlaklara, yerleşim yerlerinin yakınlarına, ormanlara kurulan ve kurulması planlanan binlerce RES tüm canlıların yaşam alanlarını yok ediyor, balık çiftlikleri, denizleri denizlerin oksijen kaynağı deniz çayırlarını, denizlerdeki zengin biyoçeşitliliği kıyıları kirletiyor. Sulak alanlarımız tükenmek üzere… Denetimsizlik artık bilinçli bir politikaya dönüşmüş durumda.
Bu denetimsizliğin en son karşılaştığımız sonucu; Talancı sermayenin en yüksek kar oranına ulaşmak için, çevreyi kirletmelerini kontrol altına almaya yönelik tedbirleri/yatırımları yapmamasına göz yumanların suç ortaklığıyla, Marmara Denizi’nin can çekişir durumda oluşudur.
Bu toptan yok oluş süreci, ekosistem yıkımının önünü açan yeni, daha yeni yasalar ve yönetmelik değişiklileriyle hızlanıyor.
Farkında mısınız? Doğanın insana ihtiyacı yok. Ama insanın temiz yeşile, temiz maviye, bitki ve hayvan türlerine ihtiyacı var.
Farkında mısınız? Arı, yarasa, kuş ve diğer hayvan türleri ve popülasyonları hızla azalıyor.
Farkında mısınız? Ülkemiz artık saman ve tarımsal ürün ithal eden acınası bir duruma düştü.
Farkında mısınız? Küresel iklim değişikliği nedeniyle, özellikle dünyanın yoksul halkları, “açlıktan ölüm” veya “yaşama tutunmak için zorunlu göç” ikilemi arasında bırakılıyor.
Farkında mısınız? İnsan türü kendi mezarını kazıyor.
Gezegen üzerindeki faaliyetlerimiz ile ciddi bir hesaplaşmaya girmeyip flora ve fauna’nın dengesini sürekli bozmaya devam edersek evrimleşecek yeni tip virüslerin bizleri kapıda beklediğini de unutmamak gerek.
Tercihimizi belirlemenin zamanı geçiyor: Ya bizlere dayatılanları sorgulamadan günü birlik mutluluklarla kendimizi avutacağız ya da bugünümüzü ve bizden sonraki kuşakların geleceğini çalmaya çalışanlara karşı, insanca bir yaşam için sesimizi yükselteceğiz.
Doğayla barışık, başka bir gelişme, başka bir yaşam tarzı mümkün.
Rüzgar yaşamdan, Rüzgar emekten, Rüzgar adaletten, Rüzgar barıştan yana essin !
KARABURUN KENT KONSEYİ