MORDOĞAN AYI BALIĞI KOYU’NDAKİ İZİNSİZ İSKELE İÇİN BAKANLIK HAREKETE GEÇTİ

MORDOĞAN AYI BALIĞI KOYU nda Doğa ve Canlı Katliamına sebep olan iskele ile ilgili T.C. Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı Tersaneler ve Kıyı Yapıları Genel Müdürlüğü de kararını verdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yapılan iskelenin yapımında hiç bir makamdan izin ve ruhsat alınmadığı ve 08.08.2023 tarihinde yapılan yerinde inceleme ile

3621 sayılı Kıyı kanuna uygun olmadığı saptandığı ve mevzuata aykırı yapının kaldırılması için ilgili idarelerce işlem yapılmasına karar verildi. İşletmeye daha öncede Bakanlık yapının terki için uyarı yazısı yollamış ve 15 gün süre vermişti. Bu sürede dolmuş durumda. İlgili yapının Mordoğan Ayı Balığı Koyu’ndan kaldırılması sürecini takip etmeye devam edeceğiz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KIYILAR HALKIN, DENİZLER FOKLARIN…

AYIBALIĞI KOYUNDAKİ O İSKELE KAYALIKLARDAN KALKINCAYA KADAR EYLEMLERİMİZ SÜRECEK

Mordoğan Ayı Balığı koyunda yapılan Doğa ve Canlı Katliamına karşı Yaşam Alanı Savunmamız devam ediyor. Bu gün de Karaburun Pazarında sahaya indik. Mordoğan Ayı Balığı Koyunda For Yuo 35 adıyla ticari faaliyet gösteren işletmenin Akdeniz Foklarının yaşam ve üreme alanı kayalıklara mağaraların üzerine yapmış olduğu demir çelik iskele yapısına karşı duruşumuzu sergiledik. Halkı bilgilendirme yaptık, afişleme yapıp imza kampanyamızı sürdürdük. Ayrıca change.org portalında destek kampanyamızda sürüyor, 2.792 destekçiye ulaşmış durumdayız ilk hedef 5.000 destekçiyi aşmak. Karaburun pazarında yurttaşlarımızın ilgisi, konuya duyarlılığı Mordoğandaki gibi yüksekti. İmza Kampanyası masamıza kendilieri gelip “face te – instagramda gördüm paylaşımınızı, imzalayacağım bende iskeleye karşıyım” dediler. İmza föyünden, bildirimizden alıp oturdukları sitelerde gönüllü olarak çalışacaklar oldu, imza toplayıp Kent Konseyine ulaştıracaklar. İmza Kampanyası masamızı daha sonra Nergiz Kafeye ve daha sonarada yeni oluşturulan üretici pazarına taşıdık eylemimiz akşam saatlerine kadar sürdü. İşletmenin yapmış olduğu ucube çelik demir iskele sökülüp hurdalıktaki yerini alana kadar eylemlerimiz sürecek. Destek veren herkes sağolsun. Sen, ben, biz birbirimizin çaresiyiz. Monachus monachus ların haykırışını her yerden duyuracağız “ben yüzyıllardır buradayım… yaşam ve üreme alanımdan çık” İnadımız, irademiz.

“ben yüzyıllardır buradayım. Yaşam ve üreme alanımdan çık”

Bu gün Mordoğan Pazarında sahaya indik. Mordoğan Ayı Balığı Koyunda For Yuo 35 adıyla ticari faaliyet gösteren işletmenin Akdeniz Foklarının yaşam ve üreme alanı olana kayalıklara yapmış olduğu demir çelik iskele yapısına karşı Yaşam Alanımızı savunduk. Yaklaşık 15 yıldır faaliyet gösteren Seal Beach mülkiyeti korunarak işletmeci değiştirmiş. İlk icraatları da kayalıklara ucube iskeleyi yapmak olmuş. Akdeniz Fokları Monachus monachus ların yaşam ve üreme alanı kayalıklar mağaralar talan edilmiş. Kayalıklara dikenli tel, çit çekilerek deniz bağlantısı kesilmiş yurttaşın kullanımına kapatılmış. Karaburun Kent Konseyi üyeleri ve paydaşları olarak mordoğan pazarında bildirimizi dağıttık, imza kampanyamızı başlattık yurttaşlarımızı bilgilendirdik. Mordoğan yaşayanlarının duyarlılıkları yüksek ve bizleri motive ediciydi. Herkesin emeğine çabasına sağlık. Ayrıca change.org portalında destek kampanyamızda sürüyor, ilk günde 1.800 destekçiye ulaştık. Yarın Karaburun merkezde pazar yerinde olacağız. Afişlemimizi yapıp, bildiri dağıtacağız, imza kampanya masamızı açıp imza toplayacağız, bilgilendirme yapacağız. İmza masamız hafta içinde de açık olacak. İşletmenin yapmış olduğu ucube çelik demir iskele sökülüp hurdalıktaki yerini alana kadar eylemlerimiz sürecek. Destek veren herkes sağolsun. Sen, ben, biz birbirimizin çaresiyiz. Monachus monachus ların haykırışını her yerden duyuracağız “ben yüzyıllardır buradayım… yaşam ve üreme alanımdan çık” İnadımız, irademiz.

MORDOĞAN AYI BALIĞI KOYUNDA DOĞA & CANLI KATLİAMI!.. AKDENİZ FOKLARININ YANINDAYIZ

MORDOĞAN AYI BALIĞI KOYU’NDA AKDENİZ FOKLARI MONACHUS MONACHUS’LARIN YAŞAM ve ÜREME ALANLARINA KARŞI YAPILAN SALDIRI
DOĞA CANLI KATLİAMI
Karaburun Mordoğan Mahallesi Ayı Balığı Caddesi No 55 İç Kapı 2 adresinde mukim ticari faaliyet gösteren For Yuo 35 adını kullanan Otel Beach Meyhane Club hizmetlerini verdiğini duyuran işletme Akdeniz Fokları Monachus Monachus ların yaşam ve üreme alanı olan Ayı Balığı koyunda denize uzanan kayalıkların üzerine demir çelik yığını bir iskele yapmıştır.
Yapılan işin, hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Hiçbir mercii ye başvurularak izin ruhsat alınmadığını düşünüyoruz. Bir izne dayandırılarak yapılmış olsa bile verilen izin usulsüzdür – yasalara içtihatlara aykırıdır. 2019 Yılında Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ın imzası ile Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilen ve koruma altına alınan Karaburun Yarımadasında yapılan bu yapılaşma “ben yaparım – yaptım oldu” mantığı ve cesareti ile yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti toprakları ve kıyıları ile birlikte bir bütündür.Devletin kıyılar üzerinde egemenliği mevcuttur. Bu mevcudiyet Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 43. Maddesinin “Kıyılar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır” amir hükmü ile doğmuş olup anayasal dayanağı işbu madde olan 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile pekiştirilmiştir.
Kıyılar devletin hüküm ve tasarruflarına bırakılmış, kamu yararı çerçevesinde herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olan ve yapı veya engel inşa edilemeyen alanlardır
“Ucube” olarak adlandırdığımız iskele tam olarak Akdeniz Fokları – Monachus Monachus ların yaşam ve üreme alanı üzerine yapılmıştır. Bilim ahlak ve hukuk dışı bir yapıdır. Bu yapıyı Türkiye tarihinde Akdeniz Foku yaşam alanları içinde yakın dönemde inşa edilmiş en utanç verici yapı olarak değerlendiriyoruz. Akdeniz Foku Monachus Monachus lar 1977 yılında koruma altına alınmış ve bunu izleyen yıllarda gerek ulusal mevzuat ve gerekse onaylanan uluslararası anlaşmalarla kapsamı gittikçe genişleyen bir koruma statüsüne sahip olmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin de taraf olduğu imzalayarak kabul ettiği Uluslararası Sözleşmeler ile de Akdeniz Foku Monachus Monachus lar ve Yaşam alanları koruma altındadır.
• Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması (Barselona) Sözleşmesi (1981)
• Akdeniz’in Deniz Çevresinin ve Kıyı Alanlarının Korunması Sözleşmesi (Barselona Sözleşmesine değişiklik getiren sözleşme) (2000)
• Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunması (Bern) Sözleşmesi (1984)
• Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol (2002)
• Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme – CITES (Washington) (1996)
• Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (1996)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu nadir deniz canlısını ve yaşam alanları olan kıyı alanlarını korumada, taraf olduğu birçok farklı uluslararası sözleşme ve protokoller ile ciddi bir taahhüt altındadır.
Bölgede yaşadıkları bilimsel araştırmalar ile tespit edilip belgelenmiş Akdeniz Fokları Monachus Monachus ların birincil yaşam alanı ıssız ve yapılaşmamış kayalık kıyılardır ve türünü devam ettirmek için yukarıda tanımı yapılan el değmemiş kıyılara muhtaçtır. Büyük bir deniz memelisi olduğundan dar yaşam alanları (örn. bir-iki koydan oluşan kısa kıyı alanları) içinde barınmaz ve üremez. Ancak, tür makul büyüklükte ve habitat kalitesi bozulmamış kıyı alanlarının olması durumunda varlığını sürdürebilir ve güvenle yavrulayabilir. Bu gibi uygun Akdeniz foku habitatına sahip olan kıyıların başında Foça ve civar kıyıları, Karaburun Yarımadası, Dilek Milli Parkı, Gökova Körfezi, Datça Yarımadası, Reşadiye Yarımadası, Kalkan-Kaş-Kekova kıyıları, Olimpos Milli Parkı, Gelidonya Burnu-Beşadalar bölgesi veya Gazipaşa-Taşucu arasında uzanan onlarca kilometre uzunlukta el değmemiş sahiller gelmektedir.
Karaburun Yarımadası kıyılarında Akdeniz fokunun üremesine uygun 3 adet fok üreme mağarası vardır. Bunlar; Mordoğan Ayıbalığı ana mağara, Hamzabükü mağarası ve Sarpıncık mağarasıdır.
Akdeniz Fokları Monachus Monachus ile ilgili Bölgemizde 2009 yılında yapılan kapsamlı bir çalışma mevcuttur. Çalışma, T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü desteği ile Sualtı Araştırma Derneği ve Akdeniz Foku Araştırma Grubu tarafından yapılmıştır.
Karaburun Kent Konseyi olarak Mordoğan Ayı Balığı Koyundaki çevre katliamını öğrendiğimizde akademisyenler Nesimi Ozan VERYERİ ve Cem Orkun KIRAÇ ile temasa geçip bölge ve Akdeniz Foku hakkında bilgi aldık. Yapılan hukuk dışı yapıyı uygulamayı fotoğrafladık belgeledik. Yapılması gerekenleri konuştuk, yol haritası belirledik.
 Mordoğan Ayı Balığı Koyunda Doğa Çevre Katliamının önüne geçilmelidir.
 Mevcut İskele derhal kullanıma kapatılmalıdır
 Mevcut İskele doğal ortama zarar vermekten kaçınılarak sökülmelidir.
 Kamu yararına, tüm yurttaşların kullanımına açık olan kıyı şeridi işletme tarafından tel örgü, dikenli çit ile çevrilip halkın kullanımına kapatılmıştır, bu engeller derhal kaldırılmalıdır
 İşletme sahiplerine, bu yapının yapılmasına izin verenlere – göz yumanlara gerekli yasal yaptırımlar uygulanmalıdır.
 Tesisin doğaya zarar vermemesi için sürekli kontrol altında tutulması gerekir. Daha önce verilmiş kullanım – işletme izinleri ilgili makamlarca tekrar değerlendirilmelidir.

NE YAPILACAK
• Akademisyenlerimizden aldığımız bilgileri, 2009 yılında yapılan çalışmayı referans göstererek ilgili tüm resmi kurumlara
T.C. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na
T.C. Çevre Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne
T.C. İzmir Valiliği’ne
T.C. İzmir Valiliği Çevre ve İklim Değişikliği il Müdürlüğü’ne
T.C. Karaburun Kaymakamlığı’na
T.C. Karaburun Belediyesi’ne
Mordoğan Sahil Güvenlik Komutanlığı’na
Karaburun Sahil Güvenlik Komutanlığı’na
Karaburun İlçe Jandarma Komutanlığı’na
şikayet ve talep dilekçemizi göndereceğiz. Ekinde yapılan çalışmanın dosyası ile birlikte.
• İskelenin Mayıs ayı içinde yapımını fotoğraflayıp CİMER e suç duyurusunda bulunan Mordoğan yaşayanı gibi CİMER e suç duyurusunda bulunacağız. Kent Konseylerinin tüzel bir kişiliği olmadığı için direkt Karaburun Kent Konseyi olarak dava açamıyoruz. Bireysel olarak dava açma yoluna gidilecek.
• Karaburun Yarımadasında yaşayan, yazlık evi olan veya doğa katliamlarına karşı duran duyarlı tüm yurttaşlarımızdan hukukçular tarafından hazırlanacak dilekçe ile bireysel olarak CİMER e suç duyurusunda bulunmasını istemekteyiz.
• Bu katliamın önüne geçilmesi, ucube yapının sökülmesi, kullanımının yasaklanması elbette zaman alacaktır. Bu süre içinde sosyal medya ortamlarında yapılan katliamı afişe edip – sürekli gündemde tutarak kamu oyunda duyarlılık oluşmasını sağlayacağız. Tesisin kullanılmaması gerekliliğini insanlarımıza anlatacağız.
• Konuyla ilgili Halkı Bilgilendirme toplantısı ve tesis önünde basın açıklaması yapacağız.
• Yerel de ve Change.org da imza kampanyası başlatacağız

Karaburun Kent Konseyi olarak bir öz eleştiri yapmamız gerekirse mayıs ayı içinde yapılan bu ucube yapıdan – doğa katliamından geç haberimiz olmasıdır diyebiliriz. Sosyal medya da paylaşılması ile bilgilenip hemen 13 temmuzda harekete geçtik. Haklılık payı olan eleştirilere her zaman açığız. Çalışan çabalayan herkes gibi, haksız – kırıcı – provoke edici söylemleri asla eleştiri olarak görmüyoruz, görmeyeceğiz.
Her şey kaybedilmiş değil, 17 Temmuzda ilgili makamlara şikayet ve talep dilekçelerimiz ulaşmış olacak, diğer yapılacaklar hızla hayata geçirilecek. Burada en büyük desteğimiz Karaburun yaşayanlarıdır. Kent konseylerinin birincil görevi – mottosu, yerel düzeyde demokratik katılımın yaygınlaştırılmasını, hemşerilik hukuku ve ortak yaşam bilincinin geliştirilmesini, çok ortaklı ve çok aktörlü yönetişim anlayışının benimsenmesini sağlamaktır. Karaburun Kent Konseyi nin kapısı Karaburun Yarımadası için söyleyecek sözü olan, yapılacak işlere katkı vermek isteyen iyi niyetli herkese sürekli açıktır.
Katılın birlikte yönetelim.

ÇAĞDIŞI GERİCİ EĞİTİME HAYIR – OKULLAR CEMAATLERE TESLİM EDİLEMEZ

23 Haziran 2023 te Karaburun da yapılan İKKB “KARABURUN BULUŞMASI” nda alınan ortak karar ile Kent Konseyleri tarafından imzalanan bildiri.

CEMAATLER OKULLARA TAŞINACAK
Yönetenlerin ifadeleri ile “dindar ve kindar nesiller yetiştirme” politikalarının bir uygulaması ile karşı karşıyayız. İzmir ilindeki ilkokul, ortaokul ve liselere “Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum” projesi ÇEDES kapsamında İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İzmir Müftülüğü arasında yapılan protokolle 842 “manevi danışmanlık” hizmeti görecek imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu yöneticisi atandı.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken yapılan uygulama, ülkemizin kuruluş ilkelerine Laikliğe aykırıdır. Yapılmak istenilen uygulama tamamen Cumhuriyeti, Atatürk İlke ve Devrimlerini ortadan kaldırma, silme, intikam almadır. Cemaatler okullara taşınacaktır. Okullarımız sıbyan mekteplerine, Osmanlı medreselerine dönüştürülmek isteniyor.
Atayanın bile sayısını hatırlayamayacağı kadar sayıda değiştirilen Milli Eğitim Bakanlarının marifetiyle, okullarımız çağdaş, modern, bilime dayalı eğitimden uzaklaştırılarak, siyasal İslamcı politikaların uygulama alanları oldu. Kuruluş amaçları din adamı, hatip ve imam yetiştirilmesini sağlamak olan İmam Hatip Okullarının sayısı kısa bir zamanda 5 kat, okullarda okuyan öğrencilerin sayısı 8 kat artmıştır. Yaz boz tahtasına dönüştürülen müfredat ve sınav sistemleri ile öğrenciler ve velileri ya özel okullara yönlendirilmiş, ya da imam hatiplere dönüştürülen devlet okullarında eğitimlerine devam etmeye mecbur bırakılmışlardır.
Okullarımızda tek mezhepli din eğitimi zorunlu hale getirilmiş, ders sayısı arttırılmıştır. Karma eğitim tırpanlanmış her geçen gün karma eğitim veren okullarımızın sayısı azaltılmıştır. Göreve yeni atanan Milli Eğitim Bakanı Yusuf TEKİN geçmişte Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı olduğu dönemde “eğitimin karma olmasını zorunlu kılan bir düzenleme yok, halkın istediği şekilde Milli Eğitim Bakanlığı gerekli düzenlemeleri yapar” diyen bir kişidir.
Atanması ile birlikte ilk icraatını da devreye almıştır. Bu kabul edilemez uygulama ile okullarımızdaki Rehber Öğretmenlik Sistemi kaldırılmış, okullarımız cemaatların – tarikatların ellerine bırakılmıştır. Ayrıca okullarda eğitim verecek kişilerin gerekli ve yeterli düzeyde özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon almaları esastır.
Tarikat ve Cemaat yurtlarında, kuran kurslarında çocuklarımızın maruz kaldığı cinsel tacizler, şiddet uygulamaları hafızalarımızda. Adana Aladağ ilçesinde uygun olmayan şartlarda yapıldığı için çıkan yangında 12 kız çocuğumuzun yanarak yaşamını kaybetmesini unutmadık. Yüksek Öğretim Sınavında başarı gösterip üniversite eğitimi alma şansını bulmuş gençlerimiz devlet yurtları sayısının yetersizliği ve özel yurtların ücretlerinin ödenemeyecek fahiş fiyatlarda olması nedeniyle, öğrenciler ve velileri yine tarikat ve cemaat yurtlarına yönelmek zorunda bırakılmıştır. Böylesi bir yurtta gördüğü dini baskı ve uygulamalar sonucu bunalıma giren, yaşamına son veren Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi 20 yaşındaki Enes KARA’nın veda mektubundaki haykırışlarını unutmadık.
Bizler, Cumhuriyete, Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlı, sonuna kadar sahip çıkan Yurtsever vatandaşlar olarak, gerici uygulamalara, okullarımızdaki eğitim ve öğretimin tamamen dinselleştirilmesi amacıyla okullarımıza Manevi Danışman adıyla Din Görevlilerinin, İmamların, Müezzin ve Vaizlerin, Din Hizmetleri Uzmanlarının, Kuran Kursu Yöneticilerinin atanmasına karşıyız.
Milli Eğitim İl Müdürlükleri ve İl Müftülükleri arasında yapılan bu protokoller derhal iptal edilmelidir. Ülkemizin kuruluş ilkelerine bağlı, Atatürk İlke ve Devrimleri doğrultusunda, çağdaş, bilime dayalı eğitim ve öğretim sistemine derhal dönülmelidir.

MADIMAK KATİAMINI UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ

2 Temmuz 1993 te Sivas’ta Madımak Otelinde yakılarak katledilen 33 canın acısı yüreklerimizde. O gün yaktıkları ateş yakıyor bizi hâlâ. Cumhuriyeti yıkmak isteyen, örgütlü güçlerin kışkırttığı, şehir dışından devşirilip getirilen bir grup meczup, önce olanca nefretleriyle, Pir Sultan Abdal heykelini taşladılar. Şiirin yöresinde, Pir Sultan’ın sözüne, sazına, siluetine dayanamadılar. Heykeli parçaladılar. Parçalanan heykel ertesi gün kaldırıldı meydandan.
Saldırıyorlar insanlara, taşlıyorlar toplantılarını, şenlik yapılamıyor, engelliyorlar. Yetmedi, gözü dönmüş, şartlandırılmış güruh olayların dinmesini beklemek için kaldıkları yere sığınan insanları katletmek için toplandı Madımak Otelinin önünde. Şeriat çığlıkları atıyorlardı,
gittikçe sayıları arttı, onlar çoğalırken Devletin Güvenlik Güçleri azaldı, ve sonunda Ankara dan gelen talimatla da çekildi. Tezgah kurulmuştu Özel Harp Dairesinde. Ateşe verdiler, yaktılar oteli, savunmasız, korumasız 33 Can Hak ka yürüdü. 33 Can, aydın, şair, yazar, karikatürist, sanatçı, öğretmen, öğrenci, çocuk her yaştan insan katledildi. Yitirdiğimiz canların devri daim olsun.
Dönemin iktidar sahipleri olayı hafifletmeye geçiştirmeye çalıştılar. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş… Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır… Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır.” dedi. Dönemin Başbakanı Tansu ÇİLLER “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.” dedi. Hükümet ortağı partinin lideri, Dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İNÖNÜ de “ne yapayım yetkim yoktu” dedi. Devlet kendisinden beklenen duyarsızlık içinde katliamı örtbas etme, kapatma gayretine girdi.
Düzmece kurulmuş mahkemelerde sözüm ona yargılandı, onlarca zanlı. En hafifinden cezalar verildi, itiraz edildi yeniden yargılandılar yine değişmedi hiçbir şey. Bu zaman içinde serbest bırakılanlar oldu, katliamın sorumlusu olarak yargılanan – haklarında idam hükmü verilenler kaçtılar, kaçırıldılar. Sonra da davaları zaman aşımından düşürüldü 2012 de. Sanıkları savunan avukatlar vardı elbette, en baştaki Refahyol Hükümetinin Adalet Bakanı olan Şevket Kazandı. Sanıkları savunan 26 avukatın içinden Saadet Partisi ve AKP den milletvekili olan bakan olanlar çıktı zaman içinde.
Evet 30 yıl geçti üzerinden ama bizim yangınımız sürüyor hâlâ. Madımak Katliamını asla Unutmayacağız Unutturmayacağız. Yitirdiğimiz canların devri daim olsun.
Laik Cumhuriyet’e, Atatürk’e, Devrim ve İlkelerine karşı olanlar bu gün de kendi söylemleri ile “dindar ve kindar nesiller yetiştirme” politikalarını, çabalarını arttırarak sürdürüyorlar. Son olarak İzmir ve Eskişehir de başlayarak ilkokul, ortaokul ve liselere “Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum” projesi ÇEDES kapsamında İl Milli Eğitim Müdürlükleri ve İl Müftülük leri arasında yapılan protokolle “manevi danışmanlık” hizmeti görecek imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu yöneticisi atandı.
Bu uygulama ile yapılmak istenilen, Cumhuriyeti, Atatürk İlke ve Devrimlerini ortadan kaldırma, silme, intikam almadır. Cemaatler okullara taşınacaktır. Okullarımız sıbyan mekteplerine, Osmanlı medreselerine dönüştürülecektir. Bu çağdaş eğitim anlayışına, Laiklik ilkesine aykırıdır. Bizler, içimizde süren yangın ile böylesi dayatmalara, okullarda verilen tek mezhepçi zorunlu din dersi uygulamasına karşıyız, asla kabul etmeyeceğiz, anayasal haklarımızı kullanarak bu çağ dışı uygulamaya karşı duracağız asla boyun eğmeyeceğiz.

KARABURUN KAMU OYUNA

AÇIKLAMA
Karaburun Kent Konseyi adına bu açıklamayı yapmak zorunda kaldık.
Karaburun yaşayanlarından Sayın Nuryüz DAVGANA sosyal medya paylaşımlarında Karaburun Kent Konseyini ve Yürütme Kurulu’nu (Kent Konseyinde Yönetim değil Yürütme Kurulu var) hedef alan, haksız, kabul edilemez, hakarete varan suçlamalarda bulunmuştur.
Aslında Sayın Nuryüz DAVGANA nın genel yapısı ve tarzı budur, onun için bu güne kadar söylemlerini dikkate almadık – cevap vermedik.
Fakat son suçlamalarında “…öncelikle baştan belirtmeliyim ki aşağıda belirtip sayacağım yaptıklarından dolayı KKK Yönetiminin ATATÜRKÇÜLÜK ve LAİKLİK ile hiçbir ilgisi ve alakası yoktur” diyerek, haddini tamamen aşmıştır.
Sayın Nuryüz DAVGANA sizin elinizde insanların Mustafa Kemal Atatürk’e, Cumhuriyet’e, Atatürk Devrim ve İlkelerine bağlılığını ölçen cihazmı var. Kendinizde bu hakkı nereden buluyorsunuz. Atatürkçü Düşünce Derneği çatısı altında olmanız size asla böylesi bir hak vermez. Ayrıca bizlerin Atatürkçülüğünü, Cumhuriyete ve Devrimlere, Atatürk İlkelerine bağlılığımızı kimse sorgulama hakkına sahip değildir, cesarette etmesinler gereken cevabı alacaklardır.
Karaburun Kent Konseyi olarak yaşadığımız toprakları, çevremizi, doğamızı, yaşam alanımızı her türlü olumsuzluktan korumak, güzelleştirmek, daha bir yaşanılabilir hale getirmek için tamamen gönüllük esası ile çaba gösteren, delegesi olan STK ların birleşkesi bir çatı kuruluşuyuz.
Kent Konseyleri 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 2613 sayılı Kent Konseyi Yönetmeliği’ne dayanarak kurulmuş yapılardır. Kuruluş şekli ile yerel yönetime – Belediyelere bağlı olarak tanımlanmakla beraber Karaburun Kent Konseyi’ni Karaburun Belediyesi nin “arka bahçesi” olarak tanımlanmasını kabul etmiyoruz, böyle olmadığı bir gerçekliktir.
Karaburun Kent Konseyi Yürütme Kurulunda yer almamanız konusuna gelince. Sayın Nuryüz DAVGANA siz daha önceki dönemde Yürütme Kurulu’nda yer almış ve Yürütme Kurulu’nca alınan karar ile üyeliği sonlandırılmış bir kişisiniz. Ayrıca Geçen yıl yapılan seçimli genel kurulumuzda seçimin Blok Liste ile yapılması kararı alınmıştır, divan kurulu tarafından onaylanmıştır. Oluşturulan listede olmayışınız yürütme kuruluna aday olan STK ların temsilcilerinin ortak kararıdır, asla kişisel bir karar değildir.
Genel Kurulumuz ile ilgili olarak ADD Karaburun Şubesi sosyal medya sayfasında Yönetim Kurulu Başkanı imzasıyla “Sayın Hemşehrilerimiz, Sayın Üyelerimiz, 24/06/2022 Cuma günü yapılan Karaburun Kent Konseyi (KKK) 9. Seçimli Genel Kurulunda olanlar hakkında sizleri açık seçik, kısa ve net olarak bilgilendirmek isterim. Burada konu ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ’nin (ADD) Kamu yararına çalışan bir dernek olarak Yürütme Kurulu (YK) listesinde olması gerektiğidir. Bunun tartışılması bile abesle iştigaldir” denilerek bir açıklama yapılmıştır. Bu talihsiz bir açıklamadır, Atatürkçü Düşünce Derneği nin Yürütme Kurulu seçimine girecek listede olmaması Atatürkçü Düşünce Derneği ne karşı bir tutum değildir. Bu tamamen gösterilen adayın uygun olmamasından – uygun görülmemesinden kaynaklanmıştır.
Karaburun Kent Konseyi olarak Karaburun için söyleyecek sözü, yapılacak işe katkısı olacak herkese kapımızın açık olduğunu her ortamda, her fırsatta belirtmekteyiz.
Bu güne kadar delegelerimiz olan tüm STK lara – İlçemizde teşkilatı olan tüm parti temsilciliklerine – muhtarlıklara giden çağrılarımız, duyurularımız Yönetim Kurulu Başkanınıza da ulaştırılmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu güne kadar olmamanız, Atatürkçü Düşünce Derneği nin değil, tamamen şu an yönetiminde olan sizlerin tasarrufudur, keyfidir.
Karaburun Kent Konseyi olarak Karaburun için yaptıklarımızda eksik kaldığımız yönler, işler, eylemler olabilir. Haklı eleştirilere her zaman açığız, kabul eder, değerlendiririz.
Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Bu insanların tek yaptığı muhalif olmak adına yapılan her şeye karşı çıkmak, ben daha iyi bilirim demek, ama bir şey yapmamak, söylemlerini hakaret boyutuna getirmektir. Bu insanlar aslında kendilerinin bir hata olduklarını asla anlayamayacaklardır.

Sayın Nuryüz DAVGANA, size – suçlamalarınıza bundan sonra Karaburun Kent Konseyi olarak kurumsal olarak cevap vermeyeceğiz. Tutumunuzu, haksız söylem ve hakarete varan suçlamalarınızı, hakaretlerinizi sürdürür iseniz, hukuksal haklarımızı kullanacağız.
Kamu oyuna Saygıyla duyururuz
KARABURUN KENT KONSEYİ

CEMAATLER OKULLARA TAŞINACAK

CEMAATLER OKULLARA TAŞINACAK
İzmir ilindeki ilkokul, ortaokul ve liselere “Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum” projesi ÇEDES kapsamında İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İzmir Müftülüğü arasında yapılan protokolle 842 “manevi danışmanlık” hizmeti görecek imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu yöneticisi atandı. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken yapılan uygulama, ülkemizin kuruluş ilkelerine Laikliğe aykırıdır.
Yapılmak istenilen uygulama tamamen Cumhuriyeti, Atatürk İlke ve Devrimlerini ortadan kaldırma, silme, intikam almadır. Cemaatler okullara taşınacaktır. Tarikat Cemaat yurtlarında, kuran kurslarında çocuklarımız taciz edilmekte, istismara uğramakta. Üniversite öğretimi alma şansını bulmuş gençlerimiz yurt yetersizliği yüzünden Tarikat Cemaat Yurtlarında kalmaya mecbur bırakılmış, yurtlarda yapılan baskı ve uygulamalar gençlerimizi intihara sürüklemiştir. Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. Sınıf öğrencisi 20 yaşındaki Enes KARA yaşamına son vereli çok olmadı. Adana Aladağ ilçesinde öğretimleri yapabilmek için tarikat yurduna kalmak zorunda kalan 12 kız çocuğumuzun yetersiz, önlemsiz yapılmış yurt binasında çıkan yangın sonucunda yanarak yaşamlarını yitirmeleri hafızamızdan silinmedi.
Ülke genelinde izlenen yanlış eğitim politikalarının uygulaması ile ilçemizde de köy okullarımız kapatılıp taşımalı eğitime dönülmüş, sürekli değişiklikler yapılan anlaşılmaz sınav sistemi ile de çocuklarımız İmam Hatip Ortaokul ve Liseleri’nde okumaya mahkum edilmişlerdir.
Yapılmak istenilen tüm uygulamalara, Cumhuriyetimize, Atatürk İlke ve Devrimlerini yıkmaya yönelik, çağ dışı sistemlere dönme çabalarının tamamına karşıyız.
Karaburun da yaşayan tüm insanlarımızı, özellikle velilerimizi bu yanlış karara karşı tepki vermeye, birlikte hareket etmeye çağırıyoruz. Bu amaçla 9 Haziran 2023 Cuma günü saat 13:00 te Nergis Cafe de bir araya geleceğiz. Cumhuriyete Atatürk İlke ve Devrimlerine sahip çıkan, söyleyecek sözü olan, yapılacaklara katkı verecek duyarlı olan herkesi bekliyoruz

KARABURUN’DA RES’LERDEN SONRA GES KATLİAMI

Karaburun’da RES’lerden sonra GES tartışması
Kendi ilan ettiği ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ kararını bile dikkate almayan, Biyolojik Çeşitlilik Raporunu’ görmezden gelen, yönetmelikleri hiçe sayan yönetim anlayışı, RES ve GES’lerin kurulmasına sera gazı emisyonlarını azaltma hedefi için değil, rant için izin veriyor.
İzmir’in şirin sahil ilçesi Karaburun’da son yirmi yıl içinde yoğun olarak yapılan rüzgar enerjisi santrallerinden (RES) sonra herkesin dikkatinin seçimler üzerinde olduğu bugünlerde güneş enerjisi santralleri de (GES) kurulmak isteniyor.
Bilindiği gibi RES’lerin ülkemizde en yoğun kurulduğu bölgelerin başında Karaburun ve Yarımada bölgesi yer alıyor. RES’ler ve GES’ler için özel şirketlere, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı izin veriyor. Yapımları ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı almalarına bağlı. ÇED süreci ise tamamen finansmanını yatırımı yapanın; yani RES veya GES’i kuran şirketin sağladığı özel ÇED şirketleri ile yürütülüyor. Yani ÇED raporu hazırlayan özel firmaların ücretini bu tesisleri kurmak isteyen şirket ödüyor.

Durum böyle olunca ister istemez yapılan ÇED’in güvenilirliği tartışılıyor. Karaburun’a yıllardır kurulan RES’ler için yapılan ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan ‘olumlu’ alan ÇED raporlarının da büyük bir kısmı tartışmalı. En azından yapılacak yatırımlar için bölge halkının hassasiyetlerini öğrenmek ve katkılarını almak için ÇED yönetmeliği gereği yapılması gerekli olan halkın katılımı toplantıları ya yapılamadı ya da kurulana uygun gerçekleştirilemedi. Bunun sonucunda Karaburun’un yerli halkı için yaşamsal önemde olan meralar, RES’ler bahane edilerek halkın kullanımına kapatıldı, yörenin simgesi keçi yetiştiriciliği yok edildi. Şimdi ise bölgede RES’lerin yanı sıra GES’ler de kurulmak isteniyor.
Yalnızca 9-10 keçi sürüsü kaldı
Bunun son örneği de Karaburun’un şirin dağ köyü Yaylaköy’de kurulmak istenen GES. 118.9 hektarlık bir alan üzerinde kurulmak istenen GES, 14 Mart 2019’da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ilan edilen Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırları içinde kalıyor. RES’lerden sonra, ellerinde kalan son zeytinlik ve mera vasıflı bu alanı da kaybetmemek için Yaylaköylüler dava açarak ÇED raporunun iptali için yasal süreci başlattı. Karaburun’un Yaylaköy’ü, Yarımada bölgesinin de tek dağ köyü. Köyün genel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık; özellikle de keçi yetiştiriciliği. Bölgede yüzyıllardır kullanılan meralar RES’ler nedeniyle daralırken, rüzgar tribünü alanların etrafının tel örgüler ile çevrilmesi ortak kullanılan mera alanlarına ve su kaynaklarına köylülerin ve hayvanlarının erişimini engelliyor. Yaylaköylüler yeni yapılacak GES’in yanı sıra, aynı zamanda rüzgar enerji santrallerinin en yoğun olduğu Yaylaköy’de artık 9-10 keçi sürüsünün kaldığını söylüyor. Bir yandan hayvan sayısı azalırken, bir yandan da keçilerin bitki türlerine erişimin azalmasıyla süt verimi de düşüyor. Güneş panelleri için doğrudan bitki örtüsünün sıyırılması da bölgedeki flora ve fauna varlığına da olumsuz olarak etkileyecek.

Üstelik Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ÇED raporu ekinde yer alan Biyolojik Çeşitlilik Raporu da ÇED raporunda dikkate alınmamış. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın raporuna göre bölge öncelikle iki göç döneminde (ilkbahar ve sonbahar) izlenmeliydi. Ancak ÇED raporundan bunun yapılmadığı anlaşılıyor. Başka bir konu ise 14.03.2019 tarih ve 823 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile ilan edilen “Karaburun-Ildır Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi” için henüz karasal biyoçeşitlilik çalışması ve yönetim planının yapılmaması… Buna rağmen bölgede RES ve GES enerji yatırımlarına yangından mal kaçırırcasına onay veriliyor. Bölgede hâlâ alana ilişkin sürdürülebilirlik ilkeleri, hassas bölgeler ve etkileşim geçiş sahası belirlenmemesine rağmen enerji yatırımlarına göz açıp kapayıncaya kadar kısa sürede “ÇED olumlu kararı” veriliyor.
Özel Çevre Koruma Bölgesi kararı yok hükmünde
Geçtiğimiz yıl, özellikle yaz aylarında dünyada birçok ülkede yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı %25’lere ulaştı. Küresel iklim değişikliğinin yavaşlatılabilmesi, 2015 Paris İklim Antlaşması’nın zaten yetersiz olan hedeflerine ulaşılabilmesi için fosil yakıtlar bir an önce yerini yenilenebilir enerji kaynaklarına bırakmalı, Ancak bu değişim yapılırken RES ve GES’lerin kurulacağı bölgelerde; bölgesel yaşama, ekosistemlere ve bölge ekonomisine dikkat edilmesi büyük önem taşıyor. Bunun için ise bu tip yatırımların yapılacağı bölgelerin ekolojik bir bakış açısı ile belirlenmesi şart.

İşte sorun tam bu noktada başlıyor. Ülkemizde; kendi ilan ettiği ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ kararını bile dikkate almayan, ÇED dosyasında yine kendi yönetimindeki Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ‘Biyolojik Çeşitlilik Raporunu’ görmemezlikten gelen, yönetmelikleri hiçe sayan bir yönetim anlayışı var. Bu anlayış, RES ve GES’lerin kurulmasına sera gazı emisyonlarını azaltma hedefi için değil, rant için izin veriyorlar.
Enerji yatırımlarına ekolojik kaygı ile bakan ve enerji üretim ve dağıtımının bir kamu hizmeti olması gerektiğini bilen ve hukuka saygılı bir yönetime gereksinimimiz var. Bunu gerçekleştirme açısından ilk adımı atmak için önümüzde bir haftadan az zaman kaldı.
Herkesin bunun sorumluluğunu hissederek, oyunu kullanması şart