Batı Deniz-Seramik Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti’nin Nihai ÇED Raporuna Karşı Görüş Olarak Hazırlanan Rapor Kurumlara Gönderilerek Paylaşıldı..

balık ç

T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın web sitesinde 1 Temmuz 2014 tarihinde yapılan duyuruyla, Batı Deniz-Seramik Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından, İzmir İli, Karaburun İlçesi, Salman Köyü Açıklarında kurulmak istenen,  “Ağ Kafeslerde Su Ürünleri Yetiştirme Projesi” Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunun İnceleme ve Değerlendirme Komisyonunca nihai kabul edildiği ve 10 gün süreyle halkın görüşlerine açıldığı öğrenilmiş bulunmaktadır.

Sözkonusu proje özelinde ve Karaburun Yarımadası genelinde “Su Ürünleri Yetiştirme Tesisleri kurulmasına ilişkin karşı görüşlerimiz aşağıda yeralmaktadır.

A)    KARABURUN YARIMADASI BALIK ÇİFTLİKLERİNİN KUŞATMASI ALTINA GİRMEKTEDİR.

T.C Çevre ve Orman Bakanlığı’nın talimatı ile hazırlanan 10.03.2008 tarihinde onaylanan  Su Ürünleri Yetiştiriciliği için Potansiyel Alanları Protokolüyle; Karaburun- Mordağan (4 nolu alan), Karaburun –Küçük bahçe kuzeyi (5 nolu alan),Karaburun-Küçükbahçe güneyi (6 nolu alan), Su Ürünleri Yetiştiriciliği için Potansiyel Alan olarak belirlenmiştir.

Su ürünleri faaliyetlerinin düzenlenmesi ve planlı olarak yapılaşmalarının sağlanması amacıyla İzmir ve bölgesi için 19/07/2007 tarihinde  çizilen  ve 13/03/2008 tarihinde revize edilen 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile ilgili olarak 14/08/2009 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır. Böylece,  Çevre Düzeni Planlarına işlenen Potansiyel Su Ürünleri Üretim alanları planlardan çıkarılmış olup, İzmir bölgesinde mevcut durumu ile planlara işlenmiş su ürünleri üretim alanı bulunmamaktadır.( Ek:1- Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın Karaburun Kent Konseyi’ne muhatap 16.11.2012 tarihli yazısı). Bu çerçevede;  ÇED süreçlerinin  bu plan bölgeleri tanımlanarak yürütülmesi öz olarak yanlıştır.

Ancak bugüne kadar, yeni kurulum/yer değiştirme/kapasite artışı dahil toplam 56.240 ton/yıl kapasiteli projeye “ ÇED gerekli değildir” ve “Olumlu ÇED” raporları verilmiştir.

Gerence körfezinde başlayan yatırımlar Yarımadanın batısına hızla yayılmaktadır. Nitekim, yalnız son bir yılda sözkonusu projenin de konumlanması öngörülen Küçükbahçe’nin kuzeyinde, 5 nolu alan olarak tanımlanan bölgede, 8.400 ton/yıl kapasiteli tesise ÇED uygunluğu verilmiştir. Bu tesisler denizlerimizde 352.800 m² gibi çok geniş bir alanı kaplamaktadır.

75.000 m2‘lik alanda ve 2.500 ton/yıl çipura, levrek, granyöz üretiminin gerçekleştirilmesi öngörülen Batı Deniz firmasının projesi de eklendiğinde, bu bölgede balık çiftliklerinin kapladığı alan 427.800 m²’ye ulaşacaktır.

B) KARABURUN YARIMADASI HER TÜRLÜ YATIRIMDA GENEL KURALLARIN VE STANDARDLARIN DIŞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKEN ÖZEL ÖNEME SAHİP BİR BÖLGEDİR

Raporda  “ 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun 3üncü maddesinin birinci fıkrasının “Tanımlar” başlıklı (a) bendinin 1, 2, 3 ve 5 inci alt bentlerinde “Kültür Varlıkları”, “Tabiat Varlıkları”, “Sit” ve “Koruma Alanı” olarak tanımlanan ve aynı Kanun ile 17/6/1987 tarihli ve 3386 sayılı Kanunun (2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddelerin Eklenmesi Hakkında Kanun) ilgili maddeleri uyarınca tespiti ve tescili yapılan alanlar içerisinde kalmamaktadır”, “ 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu‘nun 9 uncu maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından “Özel Çevre Koruma Bölgeleri” olarak tespit ve ilan edilen alanlar içerisinde kalmamaktadır” denilmektedir.

Karaburun Yarımadası, karasal ve denizel alanlarının doğal yapısı ve  barındırdığı  uluslarararası sözleşmelerle koruma altına alınmış türleri de içeren bitki ve hayvan varlığıyla çok özel ve nadir bir alandır.

1-      Karaburun, Türkiye’nin 305 Önemli Doğa Alanı (ÖDA)’nından biridir. Yarımada, “Sıfır Yokoluş” ve “Başka Yerde Olmayanlar” sınıflandırmasında dünyada önemli bölgeler arasındadır.

2- Aşağıdaki haritadan da görüleceği gibi, Karaburun Yarımadası kıyılarının çok önemli bir bölümü I. Derece Doğal Sit Alanıdır. Projede öngörülen kıyılar,  I. Derece Doğal Sit Alanıdır.

3- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından, “…ekosistem ile biyolojik çeşitliliğin korunmasını ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin devamlılığıyla ve gelecek nesillere aktarılabilmesi açısından mutlaka Özel Çevre Koruma Alanı olarak ilan edilmesi gereken ulusal ve uluslararası açıdan önemli bir yarımada…” olarak tanımlanan Karaburun Yarımadası’nın, tüm karasal alanı ile  Foça Denizel Koruma Alanıyla birleşerek Yarımadayı çevreleyen çok önemli bir deniz alanının  ÖÇKA ilan edilmesi için teklif raporu Bakanlar Kurulu’na sunulmak üzere hazırlanmıştır. (Ağustos 2013)

Bakanlar Kurulu’na sunulmak üzere bekleyen rapora,   T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı dışında  ilgili tüm Bakanlık/kurumlar (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı) olumlu görüş bildirmiştir.(Eylül-Aralık 2013)

Firma’nın 20/11/2007 tarihinde T.C Tarım Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na yaptığı proje değişikliği talebinin, T.C Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü) tarafından 07/03/2013 tarihinde uygun görüldüğü, ancak revize projenin değerlendirilmek üzere T.C. İzmir Valiliği (Gıda,Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü)’ne gönderilmesinin istendiği anlaşılmaktadır. (Raporun 1 ve 2 nolu ekleri). T.C Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na muhatap 01.10.2013 tarihli yazısı ile Karaburun Yarımadası’nı ÖÇKB olarak ilan edilmesinin uygun olduğunu bildirmiştir.

Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün  01.10.2013 tarihinden önce vermiş olduğu uygunluk  yazısının geçerli kabul edilmemesi beklenmektedir.

 Karaburun’un “Özel Çevre Koruma Bölgeleri” olarak tespit ve ilan edilen alanlar” içerisinde olmamasının,  Karaburun’un bu kapsamda  değeri olmadığı anlamına gelmediği açıktır.   Sorun,  Karaburun Yarımadası ÖÇKA İlanı Kararının gecikmesidir. Bu gecikme ve özel konumu dikkate alınmadan verilen yatırım izinleri  ülke ve dünya mirası niteliğinde olan Yarımadanın yenilenemeyecek boyutta  tahrip edilme  riskini büyük ölçüde taşımaktadır.

Konunun ilgili tüm kurumlarca bu çerçevede yeniden değerlendirmesini talep ediyoruz.

4- Karaburun Yarımadası, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından koruma altına alınan 12 canlı türünden biri olan Akdeniz Foklarının (Monachus monachus) kalan son üreme ve yaşam alanlarından biridir.

1986 yılında IUCN tarafından tehlikede olan tür kategorisine alınan Akdeniz Fokları, 1996 yılında Kritik (CR) Kategorisi’ne alınarak, neslinin doğada tükenme riskinin aşırı derecede yüksek olduğu kabul edilmiştir (Seal Specialist Group, 1996). Bugün uygun yaşam alanları ve dağılımları Ege ve Doğu Akdeniz kıyıları ile kısıtlanmıştır.

IUCN yetkilileri Akdeniz Foklarının dünyadaki  toplam nüfusunu 500 birey olarak tahmin etmektedir. (Hellenic Society for the Study and Protection of the Monk Seal /MOM, 2001). Türkiye’de konuyla ilgili çalışan araştırmacılar 100 civarında fok bireyinin Türkiye kıyılarında yaşadığını tahmin etmektedirler. (Dünya popülasyonun 1/5’i Türkiye’de)

Akdeniz Foku, ülkemizin de taraf olduğu, BARSELONA – Akdeniz’in Kirlenmesine Karşı Korunması Sözleşmesi Eki Cenova Deklarasyonu; BERN – Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi; CITES – Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Bitki ve Hayvan Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşmeler’le korunmaktadır. Türkiye, bu nadir deniz canlısını ve yasam alanları olan kıyı alanlarını korumada, taraf olduğu birçok farklı uluslararası sözleşme ve protokoller ile ciddi bir taahhüt altındadır. Ülke bazında ise; 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu ve 3167 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu ile koruma altına alınmıştır (T.C Çevre ve Orman Bakanlığı, 2007-c)

            Karaburun Yarımadası’nda 1999–2009 arası yapılan gözlemlere dayanılarak; gelmis-geçmis toplam Akdeniz foku bireyi sayısının 20’den fazla olabileceği tahmin edilmektedir. (Karaburun Yarımadası ve Akdeniz Foku ( Monachus monachus)  Cem Orkun Kıraç ve Nesimi Ozan Veryeri, 2009)

Mordoğan’daki üreme mağarası dışında, Yarımada’nın kuzeyinde 2 adet üreme mağarası ve yine kuzeyde ve doğu kıyılarında 7 adet üreme mağarası olabilecek potansiyelde mağara ve kovuklar bulunmaktadır. Ayrıca, Gerence Körfezinde bulunan Kara Ada’da ve Toprak Adası’nın karşısına gelen burunda üreme mağarası olabilecek potansiyele sahip  2 adet mağara tespit edilmiştir (Veryeri, O., 2003).

Projenin konumlandığı batı kıyısında yerleşim yeri ve insan nüfusunun az olması gözlem kayıtlarının azlığını da beraberinde getirmektedir. Oysaki Yarımada’nın batı kıyılarındaki kayalıklar, Fokların dolaşmaları ve dinlenmeleri için en uygun mekanları barındırmaktadır. (Sarıçam S.ye atfen H. Güçlüsoy, 2007, sözlü görüşme).

Akdeniz fokları, insan aktivitelerinden uzak veya kısmen uzak, insanlar tarafından ulaşımı zor, tercihen üreme ve/veya barınmaya uygun mağara ve kovukları bünyesinde barındıran sakin ve doğal kıyı alanlarını yaşam alanı olarak kullanmaktadır. Sonuç olarak Akdeniz Fokları hayatta kalabilmek ve üreyebilmek için insan aktiviteleri ve kıyısal faaliyetlerle bölünmeden devam eden uzun doğal kıyılara ihtiyaç duyarlar ( ORKUN ve ark. 1998).

Ege bölgesinde kıyısal yapılaşmadan korunmuş en uzun kıyı alanlarından biri olan Karaburun Yarımadası,  kıyı oluşumlarıyla da  Akdeniz Foklarına uygun üreme ve yaşam alanlarına sahiptir. Balık çiftlikleri denizde kapladıkları alanlar, kafesleri birbirine bağlayan çapalar, zincirlerle ve bağlantı halatları, neden oldukları deniz kirliliği ve kıyı/deniz alanındaki balık taşıması, yemleme, ilaçlama gibi artan insan faaliyetleri ile Akdeniz Foku’nu ve yaşam alanlarını tehdit eden ana unsurlar arasında yerini almıştır.

Projede çeşitli insan faaliyetlerinin  akdeniz foklarına oluşturduğu tehditler açıklanırken nedense tesisin neden olacağı insan faaliyetine hiç değinilmemiştir.

Projede, “Kafeslere foklara karşı koruma ağı takılacak ve her kafeste PE(polietilen) kuş koruma ağı bulunacaktır” denilmektedir.

Daha önce yaşanan deneyimler göstermiştir ki, foklara karşı koruma ağı, sorunu çözmekte yetersizdir. Urla’lı Balık Çiftliği sahibi Ali Şanlı tanıklığına göre, foklar üzerinden sıçrayarak foklara karşı koruma ağını aşmakta ve karnını doyurup aynı şekilde kafesi terk etmektedir. Ali Şanlı, yasak olmasa fokları öldürmekten söz ediyor. Bu durumda Akdeniz Foku Yaşam Alanlarının, balık çiftliklerine tahsis edilmesi kararının yanlış bir karar olduğu açıktır.

Projede, “ağ kafeslerde balık yetiştiriciliği tesisleri kaçan balıklar nedeni ile çekim ve beslenme bölgesidir. Bu nedenle söz konusu faaliyetin gerçekleştirileceği alan, Akdeniz foku için besin alanları oluşturacak nitelikte olacaktır.” denilmektedir. Bu yaklaşım, yaban hayatının en nadir türlerinden birine evcil hayvan muamelesi yapmak anlamına gelmekte olduğundan bilimsellikten tümüyle uzaktır.

5- Karaburun Yarımadası Denizleri “Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi” kapsamında koruma altına alınan deniz çayırları (posidonia oceanica) bakımından zengindir.

Deniz Çayırları, Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi kapsamında imzalanan Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol’ün eki “Tehlikeye Düşmüş veya Tehdit Altındaki Türler Listesi ”inde yer almaktadır.

Deniz çayırları deniz diplerini kıyısal sedimanları dengede tutar, yapraklar dalga ve akıntı gibi su hareketlerini yavaşlatıp geciktirerek sedimantasyonu artırırlar ve pek çoğu ticari öneme sahip olan genç ve ergin hayvanlar için korunma ve barınma ortamı sunarlar. Yüksek büyüme üretimi sağlamanın yanı sıra yüksek bir biyolojik çeşitliliğe sahiptirler (Habitat Direktifi 92/43/ECC; Barselona Sözleşmesi Bölüm 1 Ek:II).

Akdeniz’in oksijen stoklarını sağlayan, 1m²’de 10-14 litre oksijen üreten deniz çayırları yavru balıkların gelişimini tamamladığı yerler olarak da önemlidir. İzmir Körfezi’nin deniz çiçekli bitkileri iç körfezden dış körfeze kadar 52 istasyonda scuba dalış yapılarak, biyoindikatör özelliğe sahip Posidonia çayırlarının inebildiği en derin noktaların iç körfezden dışa doğru arttığı tespit edilmiştir. Buna göre; şehirleşmenin getirdiği ağır yük sebebiyle iç körfezin bitkilerden yoksun olduğu noktadan orta körfeze ve nihayet dış körfeze doğru bitki yoğunluklarında artış olduğu belirlenmiştir (Dural ve Aysel 2007). Karaburun Yarımadası’nın kuzey kıyıları, aynı zamanda Ege Denizi kıyıları içinde de Posidonia oceanica topluluğunun kirlenme ve diğer antropojenik etkilerden en az zarar gören alan olarak tespit edilmiştir (Dural et al., 2012).

Projede alanın deniz derinliğinin 63,2 m olduğu,  proje alanın 50 m dışından itibaren 60-65 m derinlikler arasındaki bütün proje bölgesinde tüplü dalış gerçekleştirilerek zeminde deniz çayırı taraması yapıldığı ve incelemeler sonunda, söz konusu derinliklerdeki proje alanında deniz çayırına rastlanılmadığı, bu nedenle tür üzerinde herhangi bir tehlike oluşmayacağı belirtilmektedir.

Deniz dibi akıntıları,  bölgedeki rüzgarların yönü ve balık çiftliklerinin yoğunluğu  dikkate alındığında, kirliliğin geniş alanlara yayılması  kuvvetle muhtemeldir ve tümüyle kaygı duyulması gereken bir konudur. Bu durum deniz çayırlarının yanısıra tüm deniz ekosistemini etkileyebilecek olup, bağımsız bilim insanlarınca araştırılması gerekmektedir.

Ayrıca,  balık çiftliklerinin kıyıdan uzaklığı 1100m (0,6 deniz mili) olması gerektiği yasayla belirtilmiş olduğu halde,  ÇED raporu açıkça yasa hükmünü çiğneyerek, bölgenin hassas nitelikte koy ve körfez olmadığı gerekçesiyle kafesleri kıyıya 810 m.(0,44 deniz mili) mesafeye yerleştireceğini ilan ediyor. Bölgenin hassasiyeti yukarıda özetlenmiştir.

C) BALIK ÇİFTLİKLERİ DOĞU AKDENİZ HAVZASININ EN TEMİZ BÖLÜMÜ  OLARAK TANIMLANAN KARABURUN YARIMADASI DENİZLERİNİ VE KIYILARINI KİRLETİYOR

Türkiye’nin de imzacısı olduğu  Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi çerçevesinde taraf ülkeler Akdeniz çevresinde gerçek bir değişim yaratmak amacıyla insan faaliyetlerini yönetmek için, Temmuz 2008’den beri Ekosistem Yaklaşımını kademeli olarak uygulamaya özel bir önem vermektedir. Ekosistem yaklaşımının vizyonu ve stratejik hedefleri Taraf Devletler tarafından 2008’de belirlenmiştir. (Kaynak: IUCN, Akdeniz: Tehdit altındaki Biyolojik Çeşitlilik Sıcak Noktası )

Bu Sözleşme kapsamında hazırlanan Birinci Bütünleşik Değerlendirme’de  ekosistemdeki bozulmaya neden olan baskılar ve etkiler şöyle tanımlanmıştır:

• Şehirleşme ve turizmdeki gelişmeler sonucu oluşan ve habitat kaybına ve bozulmaya yol açıp, erozyona/kıyı şeridi dengesinin bozulmasına neden olan kıyısal gelişme ve yayılma,

• Topluluk yapısını, ekolojik süreçleri ve ekosistem hizmetlerini etkileyen aşırı balıkçılık, tesadüfi avlanma veya yan avlar,

• Deniz dibi yapısını bozan, dip trolü ve diğer yöntemler de dahil tahrip edici balıkçılık,

• Özellikle şehirleşme ve sanayileşmeden kaynaklanan fakat çürümeyi önleyici kimyasalların ve atmosferik girdilerin de neden olduğu kirlilik sonucu sediman ve biyotanın kirlenmesi;

Bazen ötrofikasyona ve hipoksiyaya fakat düzenli olarak ekolojik dengesizliklere (düşük su kalitesi ve yosunlaşma gibi) neden olan aşırı besin maddesi varlığı;

• Balıkçılık, denizcilik, enerji, su ürünleri ve desalinasyon da dahil olmak üzere denize bağlı endüstrilerin (hem işlevsel hem kaza sonucu) neden olduğu kirlilik ve bozulma;

 Son derece dikkat çeken ortaya çıkan yeni konular ise aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.

• Desalinasyon ve etkileri,

• Mavi yüzgeçli orkinos besiciliği de dahil olmak üzere su ürünleri yetiştiriciliği;

• Birbirinden farklı ve çelişkili kullanımlar için alanların ve bu kısıtlı alanlara erişimin azalması sonucu kümülatif riskler.(Kaynak: UNEP/MAP, 2005.Karar Vericiler İçin Özet Rapor)

Bilim insanlarınca Doğu Akdeniz Havzasının en temiz bölümü olarak tanımlanan Karaburun Yarımadası kıyıları ve denizleri, balık çiftliklerinin dışında yukarıda sözü edilen diğer faaliyetlerin etkisinden uzaktır. Denizel ekolojik dengenin  ve biyolojik çeşitliliğin korunmuş olmasının altında yatan neden de budur. Bu nedenle korunması zorunlu, önemli ve değerlidir.

Ülkemizdeki denizel koruma ve biyolojik çeşitliliğe yönelik tehditlerin ortadan kaldırılmasına ilişkin durum aşağıdaki alıntıda özetlenmeye çalışılmıştır: “…Türkiye’deki denizlerde biyolojik çeşitliliğe yönelik bu tehditleri ortadan kaldırma konusunda, korunan alanların belirgin bir rolü olsa da şu an, Türkiye’nin kara sularının sadece yaklaşık %3’ü korunuyor… Türkiye’deki Deniz ve Kıyı Koruma Alanlarının büyük bir kısmı  amaç dışında kullanılmanın yanı sıra biyolojik çeşitliliği korumak ve ekosistem faydalarını en uygun şekilde sürdürmek için yönetilmiyor. …” ( kaynak: www.ockkb.gov.tr ; Türkiye’nin Korunan Alanlar Sisteminin Güçlendirilmesi: Deniz ve Kıyı Koruma Alanlarının Sürdürülebilirliğinin Kolaylaştırılması proje web sayfası)

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) raporunda da belirtildiği gibi balık çiftliklerinin denizleri kirleten faktörler arasında öncelikli yeri vardır.

Balık çiftliklerinin denizlere ve sahiller üstündeki olumsuz etkileri, aşağıdaki bilimsel veri ve değerlendirmelerle açıkça görülmektedir ( Özbay,S.; Tarakçıoğlu, S. “Balık Çiftliklerinin Çevreye ve Türk Turizmine Etkileri” Ankara-2008)

“…Türkiye I. Su Ürünleri Şurası, Su Ürünleri ve Çevre Komisyonu raporuna göre kültür balıkçılığı (yetiştiricilik) faaliyetlerinin çevreye etkileri şöyle sıralanmaktadır:

1. İşletmelerden dışarı verilen yem ve dışkı gibi artıklarla ortam suyu nutrientlerce zenginleşmektedir. Bu zenginleşme hipernütrifikasyona neden olarak fitoplankton patlaması yaratmaktadır. Böylece, ortamdaki oksijen azalarak civar canlılar ve çiftlikteki balıklar ölmekte veya strese sokularak hastalıklara karşı dirençleri azalmaktadır. Bununla birlikte yem ve dışkı atıklarıyla zeminde sediment birikimi ve kokuşma olmakta, bentik yapıda istenmeyen değişmeler ve patojen canlıların çoğalması için uygun ortam yaratılmaktadır. Ölü balıkların dış ortama bırakılması da denizde aynı etkiyi yaratmaktadır.

2. İstenmeyen canlı toplulukları ortama yerleşmekte, suyun kalitesi bozulmaktadır.

3. Çiftliklerden kaçan türlerin dış ortamdaki canlıların gen havuzlarını etkileyerek doğal stoklarda istenmeyen değişiklikler yaratma olasılığı vardır.

4. Farklı ortamlardan çiftliklere getirilen balıklar, bakteriyel, viral ve patojen organizmaların taşınmasına katkıda bulunarak bunların kalıcılığını sağlayabilirler.

5. Balık hastalık ve zararlılarına karşı kullanılan ilaç ve kimyasal maddeler civar canlıları ve su kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.

6. Yosun temizleme çalışmaları sonucunda oluşan anaerobik çürüme, zararlı kurtçuk ve larvaların üremesine neden olmaktadır.

7. Balık çiftliklerinin düzensiz dağılımı görüntü kirliliğine neden olmaktadır. Ayrıca düzensiz dağılım sonucunda deniz trafiğinde de sorunlar ortaya çıkabilir.

8. Kültürü yapılan türlerin seçiminde ekonomik değerin en önemli faktör olarak algılanması nedeni ile biyolojik çeşitlilik ilkesine uyulmaması sonucunda doğal dengede bozulmalar meydana gelmektedir. Endemik olmayan türler sistemde ani değişimlere ve çöküşlere neden olabilir.

9. Üretimin ilk aşamalarında doğal kaynaklara aşırı yüklenilmektedir.

10. Seçici üretim sonucunda doğal genetik farklılıklar ortadan kaldırılabilir veya yapay olarak ortaya çıkabilir.

11. Yapay yem ihtiyacının karşılanması amacı ile gıda zincirinin alt tabakalarında aşırı avlanmaya neden olunabilir.

Akuakültürden Kaynaklanan Atıkların Etkileri

Akuakültürden kaynaklanan, yetiştiricilik tekniğinden ve tesisin konumundan bağımsız üç temel kirletici türü vardır: (MacAlister Elliott ve Ort., 1993)

-Yenmeyen yemlerden ve dışkılardan kaynaklanan ve oksijeni tüketen organik maddeler,

– Aşırı miktarda çözünmüş nütrientler (nitrat, nitrit, amonyak, fosfat,silis)

– Antibiyotikler ve diğer kimyasallar, patojenler

Kimyasal Maddelerden Kaynaklanan Kirlenmeler

Entansif balıkçılıkta hastalıkları kontrol altına alabilmek için çeşitli kimyasal maddeler ve ilaçlar kullanılmaktadır. Yaygın olarak mantar ve parazit enfeksiyonlarını, bakteriyel enfeksiyonları önlemek için çeşitli antibiyotikler katılmaktadır. Böylece, çeşitli kimyasal maddeler ve ilaçlar akuatik ortama karışmaktadır. Zamanla bu maddeler akuatik ekosistemin flora ve faunasına zararlı olmaya başlamaktadır.

Bu nedenle, özellikle entansif balıkçılık yapılan suların yerli balık popülasyonlarında da değişmeler meydana gelebilmektedir. Çünkü, ne kadar iyi önlem alınırsa alınsın, kültürü yapılan balıkların çevreye yayılmasının önüne geçilememektedir. Aynı zamanda, daha önce o çevrede bulunmayan bazı hastalıklar kültür balıkları ile o ortama bulaşabilmektedir.

Besinlerden Kaynaklanan Kirlenmeler

Balıkların beslenmesi sırasında oluşan atıkların çevreye boşaltımı ekosistemde zararlı etkilere yol açmaktadır. Bunlar sedimentin organik zenginleşmesi ve atıklara bağlı olarak su kalitesi değişimleridir.

Sedimentin Organik Zenginleşmesi

Bu kirlilik özellikle ağ kafes yetiştiricilik sistemlerinde karşılaşılan sorunların başında gelmektedir. Kirliliğin oluşumunda yem kayıpları ile dışkı ve metabolik atıklar rol oynamaktadır. (Yıldırım vd, 2004, s.169)

Organik zenginleşme su dibinin dinamik yapısı ve su değişimi ile doğrudan etkilidir. Organik atıkların ekosisteme girmesiyle bir seri kimyasal ve biyokimyasal olaylar ortaya çıkmaktadır.

Ortama giren karbon aerobik metabolizmaların artışına sebep olabilmektedir. Zemine çöken karbon (katı veya dışkı şeklinde) mevcut oksijeni tüketir ve sedimentler yavaş yavaş oksijensiz hale gelmektedir. (Yıldırım vd, 2004, s.169)…”

75.000 m² deniz alanını kaplayacak  Projede, gerekli yem miktarı 4.550 ton/yıl olduğu ve  durumda 455 ton/yıl yemin dibe çöküp orada eriyerek, dipte yoğun besin tortusu bırakacağı, dışkı miktarının  1.183 ton/yıl olacağı, buna  32,9 ton/yıl fosfor ve 261,4 ton/yıl azot 38,6 ton/yıl nitrojen,  8,6 ton/yıl fosfor ekleneceği  ifade edilmektedir.  5 nolu alandaki, yaklaşık 400.000 m² deniz alanını işgal eden  diğer tesislerde dikkate alındığında bu rakamları 3’le çarpmak gerekecektir.

 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Adem TEKİNAY tarafından hazırlanan proje eki 5 nolu alan kümülatif çevre etki değerlendirmesi raporunda, bölgenin yukarıdaki bölümlerde açıklanan, doğu akdeniz havzasının en temiz bölgesi olduğu,  hassas ekosistemi, korunma zorunluluğu, bu çerçevede ÖÇKB ilanı süreci, uluslararası taahhütlerimiz gibi konuları irdeleme gereği duymadığı veya bilgisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu çerçeve söz konusu raporun kabulü endişe verici olacaktır.

Projede, “Denizlerde Kurulan Balık Yetiştiriciliği Tesislerinin İzlenmesine İlişkin Tebliğ kapsamında  T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nca yetki verilen Üniversiteler ile özel veya kamu kurum ve kuruluşlarına ait laboratuvarlara analizler her yılın Ağustos ayında olmak üzere yılda bir defa yaptırılacak, ayrıca 3 yılda bir dip analizi yaptırılacak” denilmektedir. Bu nadir/hassas flora/faunanın, yoğun kirlenmenin süregeldiği 3 yıl sonunda varlığını devam ettiriyor halde bulunması bir mucize olur. Bizler bir çevre faciası yaşadıktan sonra sözde önlemler almanın bir işe yaramayacağına eminiz.

Karaburun Yarımadası karasal alanı ve denizlerinin, sahip olduğu zengin ve nadir biyoçeşitlilik ve henüz kirletilmemiş olmak özelliğinden ötürü ayrı öneme sahip olduğu dikkate alınarak,  kümülatif etki değerlendirmesinin genel uygulamaların dışında değişik disiplinlerden bilim insanlarınca  bağımsız bir değerlendirmeyle yapılmasının zorunlu olduğunu düşünmekteyiz.

D) SOSYO-EKONOMİK ETKİ

Doğayla barışık turizm, temiz tarım ve hayvancılık ve kırsal yaşam üçgeninde Karaburun Yarımadası sahip olduğu sürdürülebilir kırsal kalkınma potansiyeliyle çok özel bir konuma sahiptir.

Sanayi tesislerinin olmaması, küçük ölçekli üretim nedeniyle kimyasal gübrenin yaygın olarak kullanılmaması, Türkiye’de ve dünyada talebin hızla arttığı ancak arzın çok kısıtlı olduğu temiz/organik tarım uygulamalarına  olanak sağlamaktadır.

Yarımada’nın kalkınma potansiyeli, sahip olduğu doğal yapısı, doğal varlıkları ve kültürünün  korunmasıyla doğrudan bağlantılıdır.

Balık çiftlikleri, antibiyotik ve parazit ilaçları, yem artıkları, ölü balıklar ve kesilen kısımları, mazot, sintine suyu gibi atıkları, kıyılarda konumlanan destek birimleriyle, mavi bayraklı plajlara ve bakir koylara sahip olan Karaburun Yarımadasında denizi ve kıyıları  kirleterek,  görsel kirlilik yaratarak eko ve agro turizm uygulamalarına zarar vermektedir.

Kıyı ve deniz altı yapısı, Deniz Çayırlarının varlığının sonucu olarak,  çok çeşitli ve değerli balık türleriyle, kıyı ve geleneksel çökertme dalyanı balıkçılığı önemli gelir kaynaklarındandır. Balık kafeslerinin denizde kapladığı alan ve kafeslerin birbirlerine ve zemine demir zincir ve naylon halatlarla bağlanması ile kapatılan koylar, kıyı balıkçısına ağ atacak yer bırakmamakta, av alanları daraltılmaktadır. Yerleşik balık türlerinin bölgeden çekilmesi sonucunda  çökertme dalyan balıkçılığı da olumsuz etkilenmektedir.

Balık çiftliklerinin kurulması ile birlikte Karaburun İlçesi ve Köylerinin ekonomik kazanç kaynaklarında çeşitlilik artacak buna bağlı olarak da bölgeye istihdam ve ekonomik katkı sağlayacaktır denilerek  proje kapsamında 8 personelin istihdam edilmesinin öngörüldüğü belirtilmektedir ! Yerel halkın geçim kaynakları ellerinden alınarak/kısıtlanarak, asgari ücretle istihdam edilmesi muhtemel 8 kişiyle istihdam ve ekonomik katkıdan söz edilmesini,  ancak başta yöre halkına ve karar vericilere saygız bir ifade olarak değerdirebiliriz.

T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, Foça Özel Çevre Koruma (ÖÇK) Bölgesi’nde hem ekosistem hem de ekonomik gelişim açısından çok önemli başarılar elde edildiği belirtilerek, denizdeki biyoçeşitliliğin sürdürülebilir kullanımına yönelik çalışmalarla, balıkçılık konusunda Foça’ya yıllık 9,5 milyon lira ekonomik değer sağlandığı, temiz deniz, sahil ve kıyı alanları sayesinde Foça’nın yıllık yaklaşık 39 milyon lira turizm geliri elde ettiği,  denizel değerlerin korunmasıyla, Foça DKKA’da, yıllık 59,5 milyon lira ekonomik değer üretir hale gelindiği belirtilmiştir.

Projenin 6 yıllık dönem için indirgenmiş gider toplamı  41.219.000,00 TL, gelir toplamı 48.914.066,60 TL olarak verilmiştir. Fark 7.605.066 TL. Bunun üst paragraftaki rakamlarla birlikte değerlendirilmesi yapılan ekonomik (!)  yorumun vehametini açıkça ortaya koymaktadır. Özel sektörün firma karı güdüsüyle hareket etmesi beklenen bir tutumdur.

Ancak, karar vericilerden beklediğimiz, Karaburun Yarımadasının bedeli olmayan hassas ekosisteminin koruması ve koruma/kullanma dengesi içinde yörenin ekonomik kalkınmasına katkının irdelenmesidir.

Tüm bu nedenlerle, proje ÇED süreci kapsamında 09/01/2014 tarihinde Salman Köyü kahvesinde  yapılması öngörülen “Halkın Katılımı Toplantısı” yoğun protestolara neden olmuş, toplantıya katılım olmamış ve  Belediye Başkanı, Muhtarlar, Belediye Meclis Üyeleri, Karaburun Kent Konseyi imzalarıyla tutanağa şerh düşülmüştür. ÇED toplantılarına katılımın gerçekleştiği durumlarda proje dosyalarında katılımcı listeleri verilerek, halkın görüşü alındı denilirken, Batı Deniz ÇED raporunda  halkın tepkisine yer verilmemiş olmasını kınıyoruz.  Nihai ÇED raporunun değerlendirmesinde bu durumun dikkate alınmasını bekliyoruz.

Sonuç;

–       Karaburun Yarımadasında balık çiftliklerinin sayısı Gerence körfezinden başlayarak batı yönüne doğru  hızla artmakta, Yarımada kıyıları balık çiftlikleri çevrilmektedir.  Yalnızca, Batı Deniz firmasının da konumlanmayı öngördüğü “ Küçükbahçe’nin kuzeyindeki bölgede balık çiftliklerinin yayıldığı alan 500.000 m²’ye ulaşacaktır.

–       Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) raporunda da belirtildiği gibi balık çiftliklerinin  denizleri kirleten faktörler arasında öncelikli yeri vardır.  Türkiye Su Ürünleri Şurası, Su Ürünleri ve Çevre Komisyonu raporunda da kültür balıkçılığı (yetiştiricilik) faaliyetlerinin çevreye olumsuz etkileri tanımlanmıştır.

–       Karaburun Yarımadası, karasal ve denizel alanlarının doğal yapısı ve barındırdığı  uluslarararası sözleşmelerle koruma altına alınmış türleri de içeren bitki ve hayvan varlığıyla çok   özel

ve nadir bir alandır. Doğu Akdeniz Havzasının en temiz kalmış bölgesidir.

–       Karaburun, Türkiye’nin 305 Önemli Doğa Alanı (ÖDA)’nından biridir. Yarımada, “Sıfır Yokoluş” ve “Başka Yerde Olmayanlar” sınıflandırmasında dünyada önemli bölgeler arasındadır.

–        Karaburun Yarımadası kıyılarının çok önemli bir bölümü I. Derece Doğal Sit Alanıdır. Projede öngörülen kıyılar,  I. Derece Doğal Sit Alanıdır.

–       T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından Karaburun Yarımadası’nın tüm karasal alanı ile  Foça Denizel Koruma Alanıyla birleşerek Yarımadayı çevreleyen çok önemli bir deniz alanının  ÖÇKA ilan edilmesi için teklif raporu, T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı dışındaki tüm Bakanlık/kurumların uygun görüşüyle  Bakanlar Kurulu’na sunulma aşamasındadır.

–       Ege bölgesinde kıyısal yapılaşmadan korunmuş en uzun kıyı alanlarından biri olan Karaburun Yarımadası, neslinin doğada tükenme riskinin aşırı derecede yüksek olduğu kabul edilen Akdeniz Foklarının kalan son önemli üreme ve yaşam alanlarından birisidir. Türkiye, bu nadir deniz canlısını ve yaşam alanlarını korumada, taraf olduğu birçok farklı uluslararası sözleşme ve protokoller (Barselona Bern – Cites)  ile ciddi bir taahhüt altındadır.

Balık çiftlikleri denizde kapladıkları alanlar, kafesleri birbirine bağlayan çapalar, zincirler ve bağlantı halatları, neden oldukları deniz kirliliği ve kıyı/deniz alanındaki balık transferi, yemleme, ilaçlama gibi artan insan faaliyetleri ile Akdeniz Foku’nu ve yaşam alanlarını tehdit eden ana unsurlar arasında yerini almıştır.

–       Karaburun Yarımadası denizleri, Deniz Çayırları (Posidonia oceanica) bakımından zengindir ve  topluluğunun kirlenme ve diğer antropojenik etkilerden en az zarar gördüğü alan olarak tespit edilmiştir. Deniz çayırları Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi kapsamında “Tehlikeye Düşmüş veya Tehdit Altındaki Türler Listesi ”inde yer almaktadır. Akdeniz’in oksijen stoklarını sağlayan deniz çayırları, yavru ve ergin deniz hayvanları için sağladığı korunma ve barınma ortamıyla ekosistemin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve devamında çok önemli role sahiptir. Balık çiftliklerinin neden olduğu aşırı kirlilik deniz çayırları ve içinde barınan türlerin zarar görme riskini taşımaktadır.

–       Kıyı balıkçılığı ve dalyan (çökertme) balıkçılığı da yöre halkının geçim kaynakları arasında yer almaktadır. Yarımada koylarını kapatan balık çiftlikleri, bölgedeki kıyı balıkçılığını baltalamaktadır. Çok geniş alanlar kaplayan balık kafesleri ve denizde oluşan kirlilik kıyı balıkçılığını olumsuz etkilemektedir.

–       Balık çiftlikleri, antibiyotik ve parazit ilaçları, yem ve balık atıkları, mazot, sintine suyu gibi atıkları, yönetmeliklere uymayarak denize attıkları enjektör-halat-ağ parçası gibi katı atıklar, kıyılarda konumlanan destek birimleriyle, mavi bayraklı plajlara ve bakir koylara sahip olan Karaburun Yarımadası’nda denizi ve kıyıları hızla kirletmekte, görsel kirlilik yaratmakta, doğayla barışık turizm  uygulamalarına ve tarımsal faaliyetlere zarar vermektedir.

Karaburun Yarımadası, öncelikle korunması/yaşatılması gereken bir ülke ve dünya mirasıdır. Bu kapsam içinde değerlendirildiğinde, tarım/hayvancılık ve doğa ile barışık turizm olanaklarıyla bir ekonomik değerdir. Ancak koruma ve bozulma arasındaki geçişin yaşandığı çok kritik bir noktadır.

Kümülatif etkisiyle, önce doğa ve eko-sistem, ardından yöre halkının ekonomik ve sosyal yaşamı üzerinde geri döndürülemez tahribata neden olan/olacak girişimlerin ivedilikle önüne geçilmesi büyük önem taşımaktadır.

Karaburun Yarımadası karasal alanı ve denizlerinin, sahip olduğu zengin ve nadir biyoçeşitlilik ve henüz kirletilmemiş olmak özelliğinden ötürü ayrı öneme sahip olduğu dikkate alınarak, Yarımadayla ilgili değerlendirmelerde, bölgenin taşıma kapasitesi ve  Karaburun Yarımadası’nın bütünü üstündeki  toplam ve çarpan etkilerin  dikkate alınması,  kümülatif etki değerlendirmesinin genel standart ve uygulamaların dışında değişik  disiplinlerden bilim insanlarınca  bağımsız bir değerlendirmeyle yapılmasının zorunlu olduğunu düşünmekteyiz.

Bu çerçevede, Batı Deniz-Seramik Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından, Salman Köyü Açıklarında kurulmak istenen,  “Ağ Kafeslerde Su Ürünleri Yetiştirme Projesi” de dahil olmak üzere  Yarımada’da yeni balık çiftliklerine, kapasite artırma taleplerine izin verilmemesi, mevcut balık çiftliklerinin ivedilikle denetlenmesi ve belirli bir takvim içerisinde Yarımada kıyılarından uzaklaştırılmalarını talep ediyoruz.

Gelecek nesillere, dünya miraslarını korumuş ve özgün değerleriyle kalkınmış örnek bir Yarımada bırakma inanç ve çabalarımızın Bakanlığınız/Kurumunuzca da paylaşılacağı düşüncesiyle, gereği içinbilgilerinize saygılarımızla arz ederiz.

                                                                                                                    İpar BUĞRA DİLLİ

                                                                                                                   Karaburun Kent Konseyi

                                                                                                                  BAŞKAN

 

Dağıtım:

T. C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (Çevresel Etki Değerlendirmesi İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü)

T. C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ( Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü )

T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı ( Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü)

T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı ( Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü)

T.C Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı

T.C Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ( Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü)

T.C İzmir Valiliği İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü

T.C İzmir Valiliği İl Tarım Gıda ve Hayvancılık Müdürlüğü

Karaburun Kaymakamlığı

Karaburun Belediyesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir