Karaburun Kent Konseyi, Karaburun Yarımadası Biyosfer Rezerv Alanı Çalışmalarını Başlattı!…


Anadolu Egesinin en batı ucunda yeralan, denize dik inen dağların ve çok sayıda kayalık koyların derin denizle çevrelendiği, doğal ve arkeolojik sit alanlarını da barındıran Karaburun Yarımadası, zengin bir karasal/denizsel biyoçeşitliliğe/ekosistemlere sahip ve insanının sosyo-kültürel yaşamını doğayla uyum içinde sürdürmeyi tercih ettiği nadir yerlerden biridir.



MÖ. 4000 yıllarına ait bulgulara göre, Anadolu’ nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Karaburun Yarımadası’nda, MÖ. 3000’li yıllardan itibaren sırasıyla Hititler, Yunanlılar, Persler, Romalılar ve Bizanslılar egemen olmuştur.1426 yılında Çelebi Sultan Mehmet tarafından Osmanlı Devletine bağlanan Karaburun’un (eski adıyla Mimas), mitoloji de önemli yeri vardır. İlyada ve Odysseia’ nin yaratıcısı ünlü şair Homeros bu topraklarda doğmuş ve yaşamıştır. Homeros’un ünlü eseri “Odysseia”’ da rüzgarlı mimas olarak geçen “Mimas Dağı”, bugün Bozdağ diye adlandırdığımız dağdır. Karaburun’la özdeşleşen “nergis” çiçeği adını mitolojideki Narsisus’tan almıştır.



Yarımada halkı, bölgedeki varlığını sürdürebilmesinin yolunun doğa-insan uyumunun korunmasından ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına dayalı, ekosistemle örtüşen, bütüncül bir değerlendirmeye dayalı planlı bir kalkınmadan geçtiğinin bilincindedir; bu nedenle kendi varlığı ile doğal yaşamı tehdit eden faaliyetlere ve yatırımlara karşı ortak bir kararlılık sergilemektedir.



Dolayısıyla, Yarımada’daki doğa yıkımını geri döndürülemez bir noktaya gelmeden durdurmak amacıyla, çalışmalarımızı Biyosfer Rezerv Alanı modeli üstünde yoğunlaştırdık.



Biyosfer Rezerv Alanı



Bu model UNESCO tarafından, yerelin katılımına ve insan faaliyetine izin vermeyen katı/merkezi korumacılık yaklaşımının alternatifi olarak oluşturulmuştur.



Bu nedenle, Biyosfer Rezerv Alanı, b
iyolojik çeşitlilik ve ekosistem ile sürdürülebilir sosyo-ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin birbirlerini güçlendirerek birarada yaşamasına olanak sağlar; bir başka deyişle, doğal kaynakların korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını ifade eder.



Biyosfer Rezervleri modelinin temeli 1968 yılında yapılan “Doğal Kaynakların Korunması ve Kullanılması” konulu UNESCO Hükümetler Arası Genel Konferansı’nda atılmıştır. Türkiye UNESCO MaB Programı’nın (İnsan ve Biyosfer) üyesidir. Biyosfer Rezervleri bu programın temel uygulama aracıdır.


Biyosfer rezerv alanı, “doğal kaynakların ve biyo-çeşitliliğin korunması ile bunların sürdürülebilir bir şekilde kullanımını nasıl uyumlu hale getirebiliriz?” sorusuna verilen rasyonel bir yanıttır.



Biyosfer rezervleri UNESCO’nun İnsan ve Biyosfer (MaB) programı çerçevesinde uluslararası düzeyde tanınan alanlardır. Bu alanlar, ilgili devletin talebi üzerine MaB programının Uluslararası Koordinasyon Komitesi tarafından belirlenir.



Biyosfer rezerv kavramında ağırlığın bitki ve hayvanlara verildiği bir doğa koruma yaklaşımından çok bir ekosistem içinde insan rolünün ve insancıl yaklaşımın öne çıktığı bir doğa koruma tarzı önerilir.



Biyosfer rezervinin temel ilkelerinden biri de, bu alanların insan merkezli işlevini daha fazla ön plana çıkarmak, kültürel ve biyolojik çeşitlilik arasında bağlantı kurmak ve sürdürülebilir kalkınma çabaları içinde geleneksel bilginin etkinliğini arttırmaktır.



Korunan alanlar tek bir amaç için belirlenirken, biyosfer rezervleri çok amaçlıdır. Örneğin, korunan alanlarda temel amaç doğanın korunması iken, biyosfer rezervlerinde doğa korumaya ek olarak kalkınma ve lojistik destek de söz konusudur. İkinci önemli fark da şudur : Korunan alanlar yetki ve sınırları kesin olarak belirlenmiş yöneticiler aracılığıyla/merkezi otorite tarafından yönetilir; yani, alana ilişkin her tür müdahale ve/veya değişiklik kararı merkezden verilir. Oysa, biyosfer rezervleri tarafların katılımı ve koordinasyonu ile yönetilmektedir.



Taraflar” : Belirlendiği alanda biyosfer rezervini planlama ve yönetme mekanizması içinde yer almaları ve birlikte çalışmaları öngörülen yerel ve ulusal kamu kurum ve kuruluşları, mülk sahipleri, doğa koruma kuruluşları, bilim adamları, turizmciler, çiftçiler, balıkçılar, özel yatırımcılar”¦Biyosfer rezervinin en ayırdedici özelliği bu insani boyutudur. Böylesi bir yönetim anlayışı yörede yaşayanları bölgenin ekolojik ve kültürel değerlerini etkileyebilecek dış siyasal, ekonomik ve sosyal baskılar karşısında güçlü kılar.



Biyosfer rezervlerinin, birbirini tamamlayan ve güçlendiren üç temel işlevi vardır :




  • Koruma : Genetik kaynakların, türlerin, ekosistemlerin, peyzajların ve kültürel çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunmak,


  • Kalkınma : Sosyo-kültürel ve çevresel özelliklere saygılı sürdürülebilir bir ekonomik kalkınmayı desteklemek,


  • Lojistik : Yerel, ulusal ve küresel ölçekte doğa koruma ve kalkınma sorunlarına/çabalarına ilişkin bilimsel araştırma, izleme, eğitim ve bilgi değişimini desteklemek.

Biyosfer rezervi farklı kategorilerden korunan alanların (Milli Park, Dünya Miras Alanları, Özel Çevre Koruma Alanları gibi) birbirleriyle ilişkilendirilmeleri ve korunan alan yönetiminde doğa-insan ilişkisini rasyonel bir şekilde kurmak amacıyla bu alanların tamamını kapsayan bir şemsiye olarak da belirlenmektedir.



Yarımada’da Doğal Sit Alanı, Yaban Hayatı Koruma Sahası ve Balıkçılığa Kapalı Alan yasal olarak koruma sağlamaktadır. Hali hazırda yasal açıdan koruma altında olan yerlerin biyosfer rezerv alanı olarak belirlenmesi tercih edilen bir yöntemdir.



Doğal kaynaklardan yararlanma ve doğa koruma çalışmalarının birlikte yürütülebilmesi için biyosfer rezervleri mutlak koruma alanı, tampon alan ve gelişme/geçiş alanı olmak üzere üç temel alan uygulamasını öngörmektedir.




  • Mutlak Koruma Alanı/Çekirdek Alan : Yasal olarak koruma altına alınmış/alınması gereken peyzajları, ekosistemleri ve türleri kapsar. Sadece bu alan ulusal mevzuat tarafından korunur. Mutlak koruma alanında bilimsel araştırmalar, izleme çalışmaları ve zorunlu hallerdeki yerel halkın geleneksel kullanımları hariç insan faaliyetleri söz konusu değildir.
  • Tampon Alan; Mutlak koruma alanını çevreleyen ve sınırları açıkça belirlenmiş alanlardır. Bu alandaki faaliyetler koruma amaçlarıyla çelişmeyen ve doğa korumaya destek olan faaliyetler olmalıdır. Bu faaliyetler çoğunlukla bilimsel araştırmaları (doğal vejetasyon yapısının ortaya konulması, tarım alanları, ormancılık, balıkçılık, ürün kalitesinin artırılması, bozulmuş ekosistemlerin rehabilitasyonu gibi), eğitim, turizm ve rekreasyonel (doğa turizmi ve sporları, treking, jogging, terapötik rekreasyon, kuş gözlemciliği, fotoğrafçılık gibi) kullanımları da kapsar.
  • Geçiş/Gelişme Alanı : Mutlak koruma ve tampon alanlarının dışarıya doğru uzantısı olup, tarımsal faaliyetler, yerleşme yerleri ve diğer kullanımların bulunduğu alanlardır. Yerel halk, koruma kurumları, bilim adamları, sivil toplum kuruluşları, kültürel gruplar, özel yatırımcıların vb bu alanın daha sürdürülebilir kullanımı ve yerel halkın kalkınmasına dönük yönetimi için birlikte çalışmaları gerekmektedir. Geçiş bölgesini gittikçe genişletmek ve biyosfer rezerv alanlarını sürdürülebilir bölgesel kalkınma çabalarında model alanlar olarak kullanmak temel ilkelerden biridir.


Alan yönetim birimleri ihtiyaç duyduğunda bu alanlarda değişikliklere gidebilir.



Biyosfer rezervi kavramının en güçlü olduğu yönlerinden biri de, çok çeşitli durumlarda uygulabilmesine olanak veren esnekliği ve yaratıcılığıdır.



Özellikle biyo-çeşitlilik üzerine yapılmış araştırmalar göstermiştir ki; ülkemiz biyolojik çeşitlilik itibariyle Avrupa Kıtasından daha zengindir. Türkiye’deki bitki genetik çeşitliliği, dünya ılıman kuşağı kültür bitkilerinin en önemli gen kaynağını oluşturmaktadır



BİYOSFER REZERV ALANI OLARAK KARABURUN YARIMADASI




Sayın Sibel Sarıçam’ın 2007 yılında yaptığı ‘’İzmir İl Bütününde Biyosfer rezervalanları Araştırmaları/Karaburun Yarımadası Örneği’’ konulu doktora tezi çalışmasında,
Karaburun Yarımadası’nın Doğu Akdeniz havzasında en az zarar gören alan olduğu, ancak bazı faaliyetlerin alanı tehdit etmekte olduğu, Yarımada’nın antropojenik etkilenmenin en az yaşandığı, doğal ve kültürel özelliklerini koruyabilen nadir alanlardan biri olduğu belirtilmiştir. Yarımada aynı zamanda, sürdürülebilir alan kullanım biçimlerinin ve aktivitelerinin yapılıp geliştirilebileceği bir potansiyele sahiptir.



Çalışmada; Karaburun Yarımadası’nın , insan müdahalesinden az etkilenmiş bir ekosisteme sahip olmak, biyoçeşitlilik açısından önem taşımak ve sürdürülebilir kalkınma çabalarına örnek olabilecek olanaklar sunmak olarak belirlenen biyosfer rezerv alanlarının bu üç ana kriterini tüm olumsuz gelişmelere rağmen hala karşılamakta olduğu sonucuna varılmıştır.




Karaburun Yarımadası ve Karasal-Kıyısal-Denizsel Biyoçeşitlilik



Karaburun Yarımadası kıyı, deniz, dağ, orman, sulak alan gibi farklı ekosistemlere sahip olması nedeniyle zengin ve önemli bir biyoçeşitliliğe ev sahipliği yapmaktadır.


Yarımada, “Sıfır Yok Oluş Bölgesi” içinde ve “Başka Yerde Olmayanlar” sınıflandırmasında dünyada önemli bölgeler içinde yer almaktadır. “Başka Yerde Olmayan” sınıflandırması yapılmış alanlarda önemli (endemik) bitki türleri vardır. Bu alanlarda Başka Yerde Olmayan hassas bir ekosistem, bitki, hayvan türleri mevcuttur.



Fauna



Nesli tükenmekte olan ve ulusal/uluslararası düzeyde koruma altına alınan Akdeniz foklarının (Monachus monachus) üreme ve yaşam alanı olan Karaburun Yarımadası, nesli tehlike altındaki Su samuru (Lutra lutra) ve Karakulak (Caracal caracal) gibi türleri de barındırmaktadır.



Karaburun Yarımadası, biyolojik çeşitliliğin ve koruma önceliklerinin belirlenmesinde ve sağlıklı çevre tanımlamasında en önemli göstergelerden biri olarak değerlendirilen çok önemli bir kuş popülasyonuna sahiptir. (200’ün üzerinde türü bulunduğu tahmin edilmektedir.)



Karaburun Yarımadası’nda üreme ve yaşama alanları bulunan
Ada Martısı (Larus audouinii) nesli tükenmekte olanlar sınıflandırmasındadır ve küresel ölçekte koruma
altındadır; Yılan Kartalı (Circaetus gallicus), Küçük Kerkenez (Falco naumanii), Ada Doğanı (Falco eleonorae) gibi yırtıcı kuşlar uluslararası ölçekte nadir/azalan kategorisindeki türler arasında sayılmaktadır. Bunlardan, Türkiye’de sadece Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunan Ada Martısı popülasyonunun 20-50 çiftle sınırlı olduğu tahmin edilmektedir (BirdLife International, 2007).



Bölge, bir kıtada veya kıtalar arasında uzanan yaşam birliklerine (biyomlara) bağımlı, genellikle kendilerine benzer ekolojik gereksinimleri olan bir dizi diğer canlıyla beraber yaşayan kuş türlerini de barındırmaktadır. Karakulaklı Kuyrukkakan (Oenanthe hispanica), Zeytin Mukallidi (Hippolais olivetorum), Küçüksıvacı (Sitta krueperi), Maskeli Örümcekkuşu (Lanius nubicus), Bıyıklı Ötleğen (Sylvia cantillans), Maskeli Ötleğen(Sylvia melavocephala), Kara Boğazlı Ötleğen (Sylvia rueppelli), Boz Kirazkuşu (Emberiza cineracea), Kızıl Kirazkuşu (Emberiza caesia) Yarımada’da varlığı bilinen biyoma bağlı türlere örnektir. Biyoma bağlı türlerin yaşam alanına yapılan bir müdahale, bu türlerin büyük kısmının toplu olarak yok olmasına neden olabilmektedir (Kılıç ve Eken, 2004). Dolayısıyla yaşam ortamlarının devamlılığını sağlamak gereklidir.



Karaburun Yarımadası, Türkiye’nin de imzacısı olduğu Bern Sözleşmesi uyarınca yasal olarak koruma altına alınan yarasa türleri ve habitatları bakımından zengin bir bölgedir.
Tek bir mağarada yaşayan bir yarasa kolonisi, gece boyunca tonlarca sivrisinek, güve ve benzeri böceği yiyerek bu canlıların popülasyonunun kontrolünde önemli bir rol üstlenirler; bitkilerde tozlanmaya yardımcı olmaları ve tohum yaymaları sebebiyle, geleneksel tarımsal faaliyetlerin doğal destekleyicisi olmanın yanısıra ekolojik dengenin korunmasında da önemli bir işlevleri vardır.



Flora



Yarımada tehdit altında olan ve ekonomik açıdan değerli pek çok karasal bitki türüne de ev sahipliği yapmaktadır. Bunlar dört bölüme ayrılabilir :



1) Tıbbi Amaçlarla Kullanılabilecek Olan Cinsler


Delphinium, Nigella, Papaver, Viola, Malva, Linum, Trigonella, Ferula, Quercus, Alkana, Hyascyamus, Origanum, Salvia, Satureja, Sideritis, Teucrium, Thymus, Verbascum, Rubia, Valeriana, Helichyrsum, Scolymus”¦



2) Süs Bitkileri Olarak Kullanılabilecek Cinsler


Anemone, Delphinium, Viola, Dianthus, Cyclamen, Globularia, Centaurea, Allium, Fritillaria, Muscari, Ornithgalum, Scilla, Tulipa”¦



3) Endemikler


Erodium absinthhoides ssp. Absinthoides, Minuartia anatolica var. Anatolica, Colutea melanocalyx ssp. Davisiana, Trigonella smyrnea, Aristolochia hirta, Campanula lyrata ssp.lyrata…



4) Endemik Olmayan Nadir Bitkiler


Erysimum pusillum, Cyclamen hederifolium, Globularia alypum, Sideria sipylea, Stachys cretica ssp. Anatolica”¦



Bu arada, İris Gölü sulak alanı ve çevresi hem kuşlar açısından zengin bir alan olup, hem de Avrupa ölçeğinde önemli türlerin gözlemlendiği bir alan olması dolayısıyla kuşların tercih ettiği bir yaşam ortamıdır. Alan aynı zamanda, Yarımada kapsamında sulak alan ekosistemini taşıyan önemli bir bölge olması yönünden ve sulak alan vejetasyonu açısından da önem kazanmaktadır.



Denizsel flora bakımından ise Karaburun Yarımadası denizleri, besin zincirinin birinci halkasında yer alan önemli bir oksijen kaynağı olan Deniz Çayırlarına (Posidonia oceanica) ev sahipliği yapmaktadır. Akdeniz’in oksijen stoklarını sağlayan, 1m²’de 10-14 litre oksijen üreten Deniz Çayırları yavru balıkların gelişimini tamamladığı yerlerdir. Dolayısıyla özellikle kıyı balıkçılığı açısından yaşamsal öneme sahiptir.



SONUÇ



Yarımada halkının varlığına ve sosyo-ekonomik gelişimine yönelik beş temel risk vardır :



1) Gençlerin göç etmesi ve yaşlı nüfus,


2) Arazilerin el değiştirmesi, ikinci konut ve kıyı yapılaşması,


3) Balık çiftlikleri ve Taş-Mermer-Maden ocakları gibi kısa ömürlü tahripkar yatırımlar,


4) Yenilenebilir-temiz enerji üreten RES’lerin talancı-yayılmacı bir anlayışla kurulması,


5) Artan kontrolsuz su ürünleri avcılığı,


6) Çıkış yolu bulamaması ve umutsuzluk.


Oysa, bölgemizin en önemli sermayesi yine korunmuş doğası, iklim şartları, doğal ürünleri ve elbette doğayla uyum içinde yaşayan insanlarıdır.



Sanayi tesislerinin olmaması, küçük ölçekli tarımsal üretim nedeniyle kimyasal gübrenin yaygın olarak kullanılmaması, Türkiye’de ve dünyada talebin hızla arttığı ancak arzın çok kısıtlı olduğu organik tarıma olanak sağlamaktadır.



Bu nedenle, Karaburun İlçesi, tarımsal ve hayvansal ürünleri ile kendiliğinden “doğal ürün” markası olmuştur:



Karaburun’un simgesi haline gelen keçi, yüz yıllardır süregelen kırkım şenlikleri, yöreye özgü peynir çeşitleri ile Yarımada kültürel değerlerinin çok önemli bir parçasıdır. Keçi yetiştiriciliği halkın başlıca gelir kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Ülkemizde değeri henüz anlaşılmakta olan besin değeri yüksek doğal keçi sütü ve peynir üretimi Yarımada’a mutlaka geliştirilmesi gereken bir sektördür.



45-50 yıl öncesine kadar ihracata konu olan ve geliştirilmeye çalışılan üzüm yetiştiriciliği, doğal olarak yetişen fitoterapik bitkiler ile sakız ve defne ağaçları, mandalina, nergis ve sümbül gibi ürünler; Karaburun’a has kefal türlerini de içeren kıyı ve dalyan (çökertme) balıkçılığı; enginar, işlem gerektirmeden yenen Hurma zeytini; jeomorfolojik-coğrafi yapısı ve korunmuş doğasının zengin olanaklar sunduğu yürüyüş, dağcılık, bisiklet, mağaracılık, sualtı dalış ve yelkencilik, kamping gibi turizm amaçlı sportif faaliyetler; eski taş evleri, çeşme, değirmen, camileri ve geleneklerini sürdüren köyleriyle kırsal turizm, eko ve agro turizm gibi alternatif turizm faaliyetleri; tel kırma, sepetçilik gibi geleneksel el sanatları; restore edilerek turizme açılması mümkün terkedilmiş Rum köyleri, vb Karaburun’un geliştirilmeyi bekleyen mevcut ve potansiyel sosyo-ekonomik ve kültürel varlıklarıdır.



Yapılması gereken, yeni yasayla genişleyen Karaburun Belediye sınırlarını kapsayacak bütüncül bir plan çerçevesinde, mevcut ve potansiyel değerlerin koruma-kullanma dengesini gözeterek geliştirilmesi ve katma değerli ürünlere dönüştürülmesini sağlayacak projeler ile destek/teşvik mekanizmalarının oluşturulması ve hayata geçirilmesidir.




Karaburun Kent Konseyi tüm bu nedenlerle Yarımada’nın:


Doğa-insan dengesinin sonunu getirecek kısa-orta ömürlü yatırım ve çıkarlara kurban edilmemesi,


Yukarıda belirttiğimiz riskleri durdurarak umutsuzluğu umuda çevirecek, ekosistemlerle uyumlu, güvenli ve mutlu bir geleceği inşa edebilmek için en etkili ve rasyonel modelin, koruma-kullanma dengesini en iyi şekilde kuran Biyosfer Rezervleri olduğu ve Yarımada’nın Biyosfer Rezerv Alanı ilan edilmesi gerektiği görüşündedir.


KARABURUN KENT KONSEYİ





Köy Yoksa Geleceğimiz De Yok!..

Biz bu topraklarda hep vardık.



Doğadan aldığımız kadarını ona geri verdik. Bunu yaparken, insanla ve tüm canlılarla uyum içinde yaşadık. Toprağı, suyu ve tohumu candaş bildik.



Dünyada ilk köy burada, Anadolu’da kuruldu. İnsanlığın ilk evleri, bu topraklarda inşa edildi.



Tohum ilk önce bizim analarımızın avcuna düştü. Buğday, arpa, erik ve daha nicesi… Anadolu’dan yayılıp kim bilir kaç insanın rızkı oldu. Sayısız oyun, türkü, horon, zeybek, halay, ağıt… Bizim meydanlarımızda oynandı, söylendi ve buralardan dalga dalga yayıldı.



Yazık ki bu toprağın insanı köklerini kaybetme noktasına geldi. Anadolu ve Trakya köylerinden yayılıp dünyaya ilham veren kadim kültürüne sırtını döndü. Geçmişini geleceğinden ayırdı.



Evlerimiz sessiz sedasız yıkıldı. Yüzlerce yıl, nesilden nesile taşınan tohumlar kayboldu. Tohum, yaşamın kaynağı, patent altına alındı. Düğün yerlerinde oyunlarımız oynanmaz oldu. Deyişlerin, manilerin, masalların anlamını hatırlayan kalmadı. Son elli yılda köylerimizin büyük kısmı boşaldı. Şehre göç etmek zorunda kaldı.



Köylere en son ve belki de en büyük darbeyi yeni kabul edilen Büyükşehir Yasası vurdu. Büyükşehirlerdeki 16 bin köyün tüzel kişiliği tek bir cümleyle kaldırıldı. Yeryüzünün ilk köyünün kurulduğu bir coğrafyada binlerce köyün üzerini tek bir cümleyle çizmek mümkün mü? Değil elbette.



Köy, köktür ve tohumdur. Köy, hem geçmişimiz hem geleceğimizdir. Tüketen insanın savaşların içine sürüklendiği bir çağda, köyler sakince üreten geçmişle geleceğin harmanlandığı yerler olmalıdır.



Şehirde veya köyde, nerede yaşarsak yaşayalım sağlıklı bir doğal çevre ve kırsal alana ihtiyacımız var. Köy olmazsa şehirde ne yiyebiliriz? Fabrikasyon sebze ve meyveleri mi, yoksa büyük şirketlerin GDO’lu ürünlerini mi?



Biz, geleceğin köyleri, köy olma hakkımızı anayasal düzeyde savunmak için bir araya geldik. Daha da önemlisi, yasaların hiç düşünmediği bir görevi sürdürmek, geçmişle gelecek arasında köprü olmak için bir araya geldik.



Bereketli ve sağlıklı bir toplum için geleceğin köylerini yeşertmeye niyet ettik.



Geleceğin Köyleri Hareketi

İzmir Kent Konseyleri Birliği Toplantısı 25 Aralık 2012’de Seferihisar’da yapıldı.

İzmir Kent Konseyleri Birliği Toplantısı 25 Aralık 2012’de Seferihisar’da yapıldı.

İzmir Kent Konseyleri Birliği Toplantısı 25 Aralık 2012’de Seferihisar’da yapıldı.

İzmir Kent Konseyleri Birliği Toplantısı 25 Aralık 2012’de Seferihisar’da yapıldı.



Seferihisar Kent Konseyi ev sahipliğinde yapılan ve 12 Kent Konseyinin ( Bayraklı, Bornova, Foça, Gaziemir, Güzelbahçe, Karabağlar, Karaburun, Konak, Menemen, Ödemiş, Seferihisar, Urla) katıldığı toplantıda; Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Seferihisar Kent Konseyi’nin sunumu ve Nasıl Bir İzmir İstiyoruz? Konulu çalışma, ”Sağlık” ve “Turizm” başlıklarıyla ele alındı.


Karaburun Kent Konseyi adına Başkan İpar Buğra Dilli, Genel Sekreter Çiğdem Akçura ve Doğa Koruma Çalışma Grubu Sözcüsü Hüsnü Dilli’nin katıldığı toplantıda, Karaburun Kent Konseyi’nin yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi verildi.

Türkiye Kent Konseyleri Platformu Toplantısı Aliağa’da Yapıldı.

Türkiye Kent Konseyleri Platformu Toplantısı Aliağa'da Yapıldı.



Dönem Başkanı Aliağa Kent Konseyi ev sahipliğinde gerçekleşen Türkiye Kent Konseyleri Platformu 9. Toplantısı, 08-09 Aralık 2012’de Aliağa’da yapıldı.


44 Kent Konseyi’nin temsil edildiği (ALİAĞA-AKÇAKOCA-ALTINOLUK-AYVALIK-AYDIN-ATAŞEHİR-BANDIRMA-BAKIRKÖY-BORNOVA-BİGA-BAYRAKLI-BURHANİYE-BUCA-ÇANKAYA-CANİK-DATÇA-DİKİLİ-DİYARBAKIR-ESKİŞEHİR-FOÇA-KARABURUN-KONAK-KARABAĞLAR-KARTAL-KIZILTEPE-KIRKLARELİ-KEŞAN-KARŞIYAKA-KİRAZ-YAKAKENT-GÜZELBAHÇE-GÖNEN-GAZİEMİR-MARMARİS-MİLAS-MENEMEN-SUSURLUK-SARAY-SÖKE-SİLİVRİ-SEFERİHİSAR-TARSUS-ÖDEMİŞ-NAZİLLİ-NİLÜFER) toplantıya 125 kişi katıldı.


Karaburun Kent Konseyi’ni temsilen Başkan İpar Buğra DİLLİ ve Genel Sekreter Çiğdem Akçura’nın katıldığı toplantıda; “Herkes İçin Adalet” ve “Bütünşehir Yasası ve Getirdikleri” konulu söyleşiler yapıldı.


“Bütünşehir Yasası ve Getirdikleri” konulu söyleşide Kent Konseylerinin oluşmasındaki katkısı ile bilinen Eskişehir eski Kent Konseyi Başkanı CHP Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt; İçişleri Bakanlığının Nisan ayında Büyükşehir olacak il valiliklerine, yerel yönetimlere gönderdiği genelgenin Eylül ayında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini söyledi. Kurt; “Büyükşehir Yasası’nın Anayasaya aykırı olduğunu ilk işaretini Eylül ayında geldi. Cumhurbaşkanımızın yasayı onaylamasının ardından resmi gazete yayınlandı. Önümüzdeki günlerde Büyükşehir Yasasının iptali için Anayasa Mahkemesine başvuracağız” dedi.


“Herkes İçin Adalet” Konulu söyleşide alınan kararla ortak bir deklarasyon yayınlandı.


Deklarasyonda;


“Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yaşayan insanların ırk, dil, din, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin; etnik köken, kimlik ya da mesleğine bakılmaksızın kısaca herkes için adil yargılanmayı, hukukun üstünlüğünü ve herkes için adaleti istiyoruz” denildi.


Türkiye Kent Konseyleri Platformunun 10. Toplantısı Burhaniye Kent Konseyi ev sahipliğinde yapılacak.


Kösedere Köyünde Açılmak İstenen Mermer-Mıcır Ocağı İşletmesinin İzninin İptali İçin Açılan Dava’da, Mehkeme Kösedere Köyü Lehine Karar Verdi.



Kösedere Köyüne 1200 metre, içme suyu deposuna 300 metre mesafede, binlerce yetişmiş zeytin ağacına bitişik (insan sağlığına, yörenin en önemli geçim kaynağı olan zeytinliklere, içinde endemik bitkilerin de bulunduğu doğal zenginliklere bir saldırı olduğu gerekçesiyle) ve 2. derece doğal SİT alanında kurulma çalışmaları devam eden ODTİM İnş.Tur.Mad.Paz.Ltd.Şti’ne ait II A Grubu Mermer işletme izni verilmesine ilişkin 26/10/2011 gün ve 73698 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı işleminin iptali istemiyle Kösedere Köyünden
Emekli Yargıtay İdare Mahkemesi Başkanı Hüseyin Çelikkol tarafından 4. İdare Mahkemesine açılan davada, Mahkeme “Hukuka Aykırılığı açık olan dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden, 2577 sayılı Kanunun 27. Maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütülmesinin durdurulmasına oy birliği ile karar vermiştir.




Mahkeme Kararında;



Anılan 3213 sayılı yasa hükmü ile, madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebileceği öngörülmüş, 3573 sayılı yasa’da ise zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç hiçbir tesis yapılamayacağı kurala bağlanmıştır.



Anılan hükümler karşısında; İl Tarım Müdürlükleri tarafından zeytinlik sahaların tespit edilerek haritalanması, Bakanlık tarafından da maden işletme izni başvurusu sırasında ilgili kurumlardan görüş alınarak bu alanlara en az 3 kilometre mesafede bulunan tesislere izin verilmemesi gerektiği açık olup, davalı idare tarafından bu yükümlülüğün yerine getirilmediği sonucuna varılmaktadır.



Bu durumda; dava konusu maden işletme sahasının bulunduğu alandaki zeytinlik sahaların tespit edilerek haritalanması ve işletme izni verilecek maden sahasına mesafesinin belirlenerek Yasa’da belirtilen mesafeden yakın olması halinde izin verilmemesi gerekirken, bu yükümlülükler yerine getirilmeden tesis edilen dava konusu işlemde mevzuata ve hukuka uyarlık bulunmamaktadır.



Öte yandan; dava konusu işlemin uygulanması halinde işletmenin faaliyete geçeceği ve çevreye geri dönüşü olmayan tahribat verebileceği açıktır.



Karaburun Kent Konseyi, Kösedere Köyü ile ilgili açılan davaya müdahillik dilekçesi vererek dahil olmuştur.


Kadın Meclisi Bir Bildiri Yayınladı

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele günü. Yıl 1960. Dominik Cumhuriyetinde 1930 yılında yönetimi ele geçiren Rafael Turijillo’nun diktatörlük yönetimine karşı halk, karşı mücadeleye başlıyor. Üç kız kardeş (Mirabel Kardeşler) bu mücadelede yer alıyor. Bir süre sonrada mücadelenin sembolü haline geliyorlar. Ağır baskılara ve hapis cezalarına rağmen mücadelelerinden vazgeçmiyorlar. 25 Kasım 1960’da, Mirabel Kardeşler tecavüze uğrayıp öldürülüyor. Okumaya devam et

Bir İZKA Projesi Daha Onaylandı




Ambarseki Köy Muhtarlığı adına İzmir Kalkınma Ajansı Doğrudan Faaliyet Desteği Programına gönderilen “Ambarseki Köyü Fiziki İyileştirme Fizibilitesi” Projesi onaylandı.



Karaburun Köylere Hizmet Götürme Birliği’nin ortak, Karaburun Belediyesi, Karaburun Kent Konseyi ve Karaburun Çevre Kültür Turizm Birliği’nin iştirakçi olduğu projede, Tülay Uluser Yetim projenin koordinatörlüğünü yürütecek.



Proje yazımında; Hizmet sunucu/sunucularından alınacak olan hizmet alımına yönelik “iş tanımı” Karaburun Kent Konseyi İmar-Kentleşme-Planlama Çalışma Grubu Koordinatörü Doç Dr Semahat Özdemir tarafından hazırlanmıştır. Ayrıca, Yerleşme ve Mimarlık Tarihi Çalışma Grubu arşivinden de yararlanılmıştır.



Proje kapsamında;


1- Ambarseki Köyü’nün ana taşıt omurgasını oluşturan sokağın sağlıklaştırılmasına yönelik mevcudun tespiti,


2- Ambarseki Köyü’nün ana taşıt omurgasını oluşturan sokağın sağlıklaştırma tasarım projesinin elde edilmesi, her bir tasarım ögesinin malzemesinin ve uygulama maliyetlerinin hesaplanması,


3- Ambarseki Köy Tüzel Kişiliği’ne ait yapının, “Köy Pansiyonu”na dönüştürülmesine yönelik mevcudun saptanması, tasarım projesinin hazırlanması ve uygulama maliyetinin hesaplanması.


yapılacaktır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Çalışma Grubundan Öğrencilere Destek




Karaburun İlköğretim ve Lise öğrencilerine yönelik “Test ve Çalışma” ayrıca “Üniversiye Hazırlık” kitapları, Karaburun Kent Konseyi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Çalışma Grubunun sağladığı gönüllü desteklerle öğrencilerin hizmetine sunulmuştur. Öğrenciler, ilgili kaynak kitaplara, Kent Konseyi ofisinden ulaşabilirler.


Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Çalışma Grubu ayrıca, 9 öğrenciye 2012-2013 eğitim yılında “Burs” desteği sağlamıştır. Burs verilecek öğrenci sayısını arttırmayı hedefleyen Çalışma Grubu, ek kaynak arayışlarını sürdürmektedir.


“Burs” desteği vermek isteyenler için müracaat; Tel: 0 232 731 2919.

Sarpıncık Köyü Sabun Atölyesi Projesi Tamamlandı

Sarpıncık Köyü Sabun Atölyesi Projesi Tamamlandı

Sarpıncık Köyü Sabun Atölyesi Projesi Tamamlandı

Sarpıncık Köyü Sabun Atölyesi Projesi Tamamlandı

Sarpıncık Köyü Sabun Atölyesi Projesi Tamamlandı

Sarpıncık Köyü Sabun Atölyesi Projesi Tamamlandı

Sarpıncık Köyü Sabun Atölyesi Projesi Tamamlandı

Sarpıncık Köyü Sabun Atölyesi Projesi Tamamlandı
Sarpıncık Köyü Muhtarlığı adına İzmir Kalkınma Ajansı Kırsalda Ekonomik Çeşitlilik Mali Destek Programına sunulan ve onaylanan “Sarpıncık Köyü Sabun Atölyesi” Projesi (Mimas’ın Zeytinlerinden Karaburun’un Sabunlarına) Temmuz 2011’de başlamıştı. Sarpıncık Köyünde uygulanan ve 12 ay süren projeye 35 katılımcı başvurmuştu. Okumaya devam et